Sureler

Göster

Bakara Sûresi 55. Ayet

وَاِذْ قُلْتُمْ يَا مُوسٰى لَنْ نُؤْمِنَ لَكَ حَتّٰى نَرَى اللّٰهَ جَهْرَةً فَاَخَذَتْكُمُ الصَّاعِقَةُ وَاَنْتُمْ تَنْظُرُونَ

55- O vakti hatırlayın ki, siz: ’Ey Mûsâ! Allah (cc)’ı aşikare görmedikçe sana asla inanmayacağız’ demiştiniz de bakar dururken o yıldırım sizi çarpıverdi.

 

Yaptıkları yanlıştan tevbe edip döneceklerine, Hz. Musa’dan olmayacak şeyler istemeye başladılar. Hem suçlu, hem güçlü tabirine uygun biçimde kibir, küstahlık ve menfaat ihtiraslarını ortaya koydular.

Kıssa âyetleri ibret, kıssa kahramanları semboldür. Bütün nefsi emmarelerin karakteri de aynıdır. Bu nedenle âyetlerden alınmalı, nefsimize pay çıkarıp hayatın akışını değiştirmeliyiz. Şimdi bu âyeti beraberce tefekkür edelim:

Nefis hep ruha baskı yaparak delil ister, itiraz eder, işine gelmezse inkar yolunu tutar; bu olayda olduğu gibi. İstediği delil kendine getirilir, o bununla da yetinmez, küstahlaşır. Aşırı gider, saçmalamaya başlar.Tarih boyu olaylara baktığımızda hep aynı tavırla karşılaşırız.

Gün olur hitap duyar, görüntü ister; kuş eti, helva gelir, o sarımsak soğan ister. Özgürlüğün, vatan, yurt sahibi olmanın kapısı açılır, ‘Biz burada oturacağız, sen Rabbinle git savaş’ der. Taştan deve çıkmasını taleb eder, gerçekleşince deveyi öldürür. Bolluk, kolaylık verilir, ‘Biz böyle yakın seferler istemeyiz’ der. Fetih ister, son peygamberin hasretini çeker, gelince ‘Biz eski atalarımızın peşini bırakmayız’ der.

Bütün bu azgınlıklar, nankörlükler, asilikler gadab-ı ilâhi yıldırımlarını üzerine çeker, helâka düçar olur.

Nefsin cehennemden yaratıldığı, doymaz olduğu anlatılır. Cehennem de öyledir.

Nefis süt emen çocuk gibi, arzularını kesmeden ıslahı mümkün değildir. Arzularının sonu gelmez. Islah edip gemini ele alıncaya kadar, şirretliğini, hile ve desiselerini sürdürür. İnsanoğlunun canı birşey yapmak istemediğinde ipe un serer. Elli dereden elli su getirir. Bilmediği için, anlamadığı, kafasına yatmadığı için kabul etmediğini, yapmadığını öne sürer.

Ama asıl sebep bu değil. Eğer bu olsaydı delil gelince tatmin olur, kabul eder, boyun eğerdi. Asıl sebep heva-i nefs, meyli dünya ve hubbu şöhret.

Bir insanın bir şeye kaygılanması diğerinden kopmasını gerektirir. Bitimsiz arzularından, nefsani heveslerinden, geçici dünya menfaatlerinden kopmadan, kalp, akıl, beden taati ilâhiyeye, rızâ-ı Rahmaniyeye, hayat-ı uhreviyeye bağlanamaz. ‘Hiç kimseye iki kalp vermedik’ âyet-i kerimesi (Ahzab, 4) bu durumu net olarak ortaya koymaktadır.

✽      ✽      ✽

Tefsircilerden bir çoğu bunu, bakıp dururken yıldırım çarpmıştı, ölmüş idiniz, mânâsına anlamışlardır. Halbuki ‘siz de bakıp duruyordunuz’ cümlesi atıf veya hâl cümlesi olarak bilhassa böyle bir zanna meydan vermemek içindir.

‘Ahz’, bakmaya ârız olan bir hal değil, ‘nazar’ (bakmak) ahze mukarin (yakın) olan bir hâl olarak gösteriliyor veya atfediliyor. Nitekim bu yıldırım çarpmasının ayrıntılı olarak açıklandığı ‘Musa, kavminden yetmiş kişi seçti.’ (A'râf, 155) âyetinde ‘onları titreme yakalayınca’ buyurulmuştur.

Vehb hazretlerinden rivâyet edildiğine göre de bunlar ölmemişler, o korkunç hali gördükleri zaman kendilerini bir titreme, bir zangırtı almış, mafsalları kopuyor, belleri kırılıyormuş. O zaman Hz. Musa ağlamış, Rabbine duâ edip yalvarmış, Cenâb-ı Allah da bir açıklık ihsan eylemiş, ondan sonra kendilerine gelebilmişler.

Zikirle meşgul olan kimseye yıldırım dokunmaz.

Hz. Mûsa, kavmiyle dağa yaklaşırken bir bulut direği üzerlerine kapanıverdi. Hz. Mûsa bu bulutun içine girdi ve kavmine de girmelerini söyledi. Bu sırada Allah (cc) Hz. Mûsa ile emir ve yasaklarını bildirerek konuştu. Kavmi de, Allah’ın Hz. Mûsa’ya: ‘yap’ ve ‘yapma’ tarzındaki kelâmını işitiyorlardı.

Bu sırada kavim, Allah (cc)’ı görme duygusuna kapıldılar ve Hz. Mûsa’ya diyeceklerini dediler. Bunun üzerine kendilerini yıldırım çarptı, hepsi ölüler gibi yere düşüp kaldılar.

Bir gün bir gece bu halde kaldıklarından, Hz. Mûsa ağlayarak Rabbine yakardı. ‘Ey Yüce Rabbim! İsrailoğullarından seçkin yetmiş kişiyi, tevbelerinin kabul edildiğine ilişkin şahitlerim olmaları için alıp getirdim. Şimdi gidince onlara ne söyleyebilirim? Çünkü Sen onların seçkinlerini de helâk ettin. Keşke Sen, bunları bugün değil de, buzağıya tapanlarla birlikte helâk etseydin!’

Hz. Mûsa Rabbine durmadan yakardı. Sonunda Allah onları diriltti.