132- İbrâhim bu dini oğullarına da tavsiye etti. Yakup da: ‘Ey oğullarım, Allah (c.c.) size İslam dinini seçti. Sakın başka türlü değil, sadece Müslüman olarak ölün!’ dedi.
Hz. İbrâhim’in hayatının başlangıcında da, bitiminde de derdi aynıydı; tevhid dinini aramak, anlamak, yaşayıp yaşatmak.
İşte yüz yıl hasretini çektiği oğullarına ve torununa asırlara yadigar kalacak vasiyeti. O, adının şanının yükselmesi, malının, soyunun devam etmesi derdinde değildi. Onun derdi; kendinden sonra dininin kıyâmete kadar devam etmesi idi. Çocuklarını bu gayeye seferber ederek son tenbihini yapıyordu: Bu dinden asla ayrılmayın. Bu dini size Allah seçti. Hayatınız boyu bu dini yaşayın ki, sonunda inanan müslümanlar olarak ölesiniz. Sakın ha müslümanlıktan ayrılmış olarak ölmeyin. Yoksa sonunuz helâk, haliniz harap olur.
Âyette ‘ölmeyin’ emri mecazidir. (teklif-i mâlâ yutak) Çünkü insanın ölüp ölmemesi kendi elinde değildir. Ancak Allah’ın emri ile olan bir iştir; külli iradedir. Kula bu teklif kendi cüzi iradesini iyiye sarf ederek mümin kalmaya devam etmesi, Rabbine bir ömür itaat edip buyruklarına teslim olması anlamınadır. Çünkü Resûller şahı Efendimiz (s.a.v.) ‘İnsan nasıl yaşarsa öyle ölür, nasıl ölürse öyle dirilir’ buyurmuştur.
Şu anda bu hadisin canlı örneğini de Kabe-i Muazzama’da görüyoruz. İhramda iken ölen mevtaları gasil yaptırmadan ve yüzleri açık olarak Kabe’de namazını kılıp öylece defnediyorlar. Ve gerçekten yüzlerine baktığınızda canlılığını hissediyorsunuz. Ve âyet tecelli ediyor; ‘Allah yolunda ölenlere ölü demeyiniz’ (Bakara, 154)
Âyet-i kerime, Hz. İbrâhim’in diliyle kıyâmete kadar gelecek müslümanlara sebep-sonuç zincirinde dehşet bir tavsiye. (Vâsıtalı kinaye) Müslüman doğuyorsunuz, müslüman yaşayın ki, müslüman ölesiniz.
‘ اِلَّا (kasır harfi) ile cümle tahsis edilip (kasr-ı kalp) pekiştirilmiş. Yâni, çare yok ya müslüman öleceksiniz, ya da sonuç perişan. O halde siz dünyada başka kaygıları, endişeleri, hırsları, yatırımları, fani lezzet ve zevkleri bırakın, âkıbet derdine düşün. Efendiler Efendisi Rasûlüssakaleyn’in ‘Dünya bir saattir, onu da taatle geçir’, ‘Ölmeden önce ölüme hazırlanın’ uyarılarını dikkate alın.
Hani bazen bir şeyin olmasını kesin isteyip ille de böyle olacak deriz ya; Cenâb-ı Hakk, bizim lisanımıza mutâbık ‘ille de müslüman ölmelisin’ diye kesin teslimiyet istiyor.
‘İslâm’ ile isimlendirme, Hz. İbrahim'in teslimiyeti zamanından itibaren ‘İbrahim milleti’ demek oldu. Bu kadarla da kalmadı, hem İbrahim'in kendisi, hem de torunu Yakup, her ikisi de kendi oğullarına bu kelimeyi veya bu milleti tavsiye ettiler:
Ey oğullarım! Hiç şüphesiz, Allah, sizin uyacağınız dini bizzat seçmiştir. Size dinlerin en safını, en arınmışını ve seçkinini ihsan eylemiştir. Şu halde, tam ve kâmil bir müslüman olarak ölmekten başka türlü ölmeyiniz.
İbrahim'in İsmail ve İshak'dan sonra Medyen ve Medan adında iki oğlu daha olduğu rivâyet edilir. Sekiz veya yirmi dört oğlu olduğu yolunda rivâyetler de vardır. Yakup'un oğulları ise on iki tane idi: Rubin, Şem'un, Lavi, Yehuza,Yeşsuhuz, Zebulun, Zevana, Teftuna, Kevza, Uşir, Bünyamin ve Yusuf Aleyhisselâmdır. Yakub'un bir adı da İsrail olduğu için, Benî İsrail (İsrailoğulları) demek Yakub'un oğulları, yani Yusuf ve kardeşleri demektir. İsrailoğulları işte bu on iki kardeşin çocukları, torunları ve onların soyundan gelen nesillerdir.
Vasiyet
Dostlarım, toplanın öldüğüm zaman;
Riyâyı o günlük bir yana atın!
Tutunuz tabutun bir kenarından;
Bir derin çukura beni fırlatın.
Kalınca büsbütün sizden uzakta,
Vücudum çürürken kara toprakta,
Uzanın rahatça sıcak yatakta,
Yaşamak gururu içinde yatın! O. S. Orhon