Sureler

Göster

Âl-i İmrân Sûresi 14. Ayet

زُيِّنَ لِلنَّاسِ حُبُّ الشَّهَوَاتِ مِنَ النِّسَٓاءِ وَالْبَنٖينَ وَالْقَنَاطٖيرِ الْمُقَنْطَرَةِ مِنَ الذَّهَبِ وَالْفِضَّةِ وَالْخَيْلِ الْمُسَوَّمَةِ وَالْاَنْعَامِ وَالْحَرْثِؕ ذٰلِكَ مَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَاللّٰهُ عِنْدَهُ حُسْنُ الْمَاٰبِ

14- İnsanlara kadınlar, evlatlar, altın ve gümüş yığınları, güzel cins atlar, davarlar ve ekinler çekici ve hoş gösterildi. Bunlar bu dünya hayatının zevk ve nimetleridir. Asıl varılacak güzel yer Allah katındadır.

 

Şeytan, dünyayı gazabullah, azabullah, buğzullah, lanetullah karşılığında satın almış, onu dünyaperestlere kar etmekle satmak ister. Her fırsatta müminlere dünyayı cazip gösterip aldatmak ister. Çünkü kalbe dünya sevgisi bir girdi mi, orayı allak bullak eder. Orada nifak, şikak tohumları bitirir. Geçici lezzetler ve zevklerle sahibini uyuşturur, derbeder ve Rabbinden bîhaber eder. Hırsını kamçılar, bütün gücünü yarış atı gibi fani dünyaya harcar, gençliği, kuvveti, varlığı bu yolda heba olur. Zevkler, zevk vermeyen ve yakasını bırakmayan alışkanlıklar haline gelir. Nefis hodgamlaşır, kendinden başka kimseyi görmezden bilmezden gelir. İyilik damarları kurur, sevimsiz, faydasız bir budala olur. Dünyevi her nimete sahip olsa da tatmin olmaz, doymaz, aradığını bulamamanın huzursuzluğuyla hırsını kamçılar, gayesiz, hedefsiz, biçare zavallı bir tarzda ömür defterini dürer.
 

زُيِّنَ لِلنَّاسِ   İnsanlara bezenip süslenmiştir.

'Süslendi' fiili meçhul olarak getirildiği için, bu süsleme fiili Allahu Teâlâ'nın süslemesi, şeytan ve nefsin süslemesi olmak üzere iki manaya da muhtemeldir.

Allah'ın süslemesi, kullarının faydalanması için bunları varetmek, hazırlamak ve insanın mayasında bu şeylere eğilim yaratmaktır.

Şeytanın süslü göstermesi ise vesvese, aldatma, uygun olmayan yollardan dünyalık elde etmeyi güzel gösterme şeklindedir.

Ayet-i kerime, tazammuni olarak insanın şehvet duyulan herşeyi arzuladığını gösterir. Yine insanın, bu şeyleri sevdiği gibi, onları arzulamayı da sevdiği anlaşılmaktadır.

İnsan, bu sevginin fazilet olduğuna inanır. Bundan ancak Allah'ın vereceği büyük bir muvaffakiyyetle kurtulmak mümkün olabilir.

"النَّاسِ " kelimesindeki harf-i tarif, umûmi bir lafızdır. İstiğrak ifâde eder. Yani bu sevgi bütün insanlarda bulunur.

Lezzetli şeyler, cismânî ve ruhanî olmak üzere iki kısımdır. Cismânî olanlar herkes için söz konusudur. Ruhanî olan ise nâdiren bulunur.

 

حُبُّ الشَّهَوَاتِ    Nefsin isteklerine sevgi

Şehevat, arzu edilen şeyler, tutku derecesindeki düşkünlükler demektir. Mecazî olarak böyle isimlendirilmiştir. Nitekim, güç yetirilen şeye "kudret", ümid edilen şeye "reca" (ümit); bilinen şeye de "ilim" denilmiştir. Bu, Arapça'da yaygın olan bir istiare (mecaz)dir.

Asıl süslü gösterilip çekici kılınan sevgi ve arzular değil, arzulanan şeylerdir. Aşırı hırs duyulduklarını mübalağa ile ifade için, istenen şeyler, bizzat şehvetin, arzunun kendisi sayıldı, masdara isnad yapıldı. Masdarla 'meştehiyat-arzulanan şeyler' (ismi meful) manası murat edildi.

Allahu Teâlâ bunları aşağılamayı kastettiği için şehvet kelimesiyle isimlendirdi. Çünkü şehvet hikmet ehli yanında kınanan, kötü bir şeydir. Şehvetlere tabi olan kişi, kendisinin hayvan gibi olduğunu müşahede eder. Özellikle şehvet lafzının zikrinden maksat, insanları bunlardan nefret ettirmektir.

'Şunlar süslü gösterildi, insanlar da onlara aşırı sevgiyle bağlandılar' şeklinde gelmeyip "züyyine-süslü gösterildi" fiiline "hub' 'sevgi' kelimesi naibi fail kılındı. Bu da Kuran'ın "îcâz" özelliğinden kaynaklanmaktadır. Ayet, sevgiyle şehvetin farklı olduğunu göstermektedir. Çünkü bunlar birbirine isim tamlaması yapılmıştır; tamlayanla tamlanan farklı şeylerdir.

Muhabbet, insanın bütün maksad ve yaşayışını, leziz ve hoş şeyleri aramaya hasretmesidir. İnsan, bazen istemediği halde bir şeyi sevebilir. Meselâ gönlü, bazen haramlara meyledebilir. Fakat o, haramları sevmemek ve onlara meyletmemek ister. Ama hem bir şeyi seven, hem de o şeyi sevmeyi isteyen kimsenin sevgisi, muhabbetin en ileri derecesidir. Eğer bu sevgi hayır yönünde olursa, mükemmel bir saadet olur.

Allahu Teâlâ melekleri şehvetsiz ve akıllı olarak yarattı. Hayvanları da akılsız ve şehevi varlıklar olarak yarattı.

İnsana akıl ve şehveti beraber verdi. Kimin aklı şehvetinin arzuladığı şeylere galip olursa o kişi meleklerden faziletlidir. Kimin şehveti aklına galip gelirse o kişi de hayvanlardan daha aşağı bir varlıktır.
 

مِنَ النِّسَٓاءِ      Kadınlardan

Ayeti kerimede şehvetler beyan edilirken en çok hoşlanılan, ünsiyet ve yakınlık daha çok olan kişiler kadınlar olduğu için, önce onlar zikredildi. Kadınlar, dünyanın en büyük ziyneti, en büyük şehveti veren büyük fitnesidir.

✦ Kadınlar, şeytanın attığı kementler ve erkeklerin fitneye düşmelerine sebeptir. Rasûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Benden sonra erkekler için kadınlardan daha çetin bir fitne bırakmadım." Hadis-i Şerif; Buhârî, Müslim

Kadınlar, fitne bakımından çocuklardan daha zararlı oldukları için önce onlar zikredildi. Kadında fitneye yol açabilen iki karakter vardır: Biri; akrabalık bağlarını kesmesidir. Çünkü kadın kocasının annesiyle, kızkardeşleriyle bağlarını kesmesini emreder. İkinci fitne leri ise; helâl-haram bakmaksızın mal toplama fitnesidir.

Çocuklarda ise tek bir fitne vardır. O da onlar için mal toplama tutkusudur.

Abdullah b. Mes'ud Rasûlullah'ın şöyle buyurduğunu rivayet eder: "Kadınlarınızı yüksek odalarda (balkonlarda) iskân etmeyiniz ve onlara yazı yazmayı öğretmeyiniz." Çünkü yüksek yerlerde iskân ettirilmeleri erkekleri görmelerine vesile olur. bundan dolayı fitne ve bela sözkonusu olabilir. Kadınların ve özellikle yeni yetişen genç kızların bu şekilde fazlaca serbest bırakılmaları, onları himaye ve setretmeye zıddır. Kadınlar erkekten, erkek ise şehvet ile birlikte yaratılmışlardır. Aralarında fıtri bir meyil vardır. Kadın erkeğin sükûn bulduğu bir varlıktır. Bu sebeble onlardan birine, öteki hakkında güven duyulamaz.

Kadınlara yazı yazmayı öğretmekte de böyle bir fitne, daha da ileri derecede sözkonusudur. Hadis-i şerifte geçen 'Yazı yazmayı' günümüzde pekçok ailenin yıkılmasına vesile olan, internet üzerindeki yazışmalar olarak anlamamız da mümkündür.

Yine Peygamber kadınların yapısındaki süslenme içgüdüsüne dikkat çekerek şöyle buyurur: "Kadınlara (gereğinden çok) elbise almayınız ki, evlerinden dışarıya çıkmasınlar."

Bu ve benzeri sebeplerden, evlenince dininin zarar görmemesi için dindar kadını araştırmalıdır. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

"Elleri toprakla dolasıca, sen dindar olan kadını seç." Hadis-i Şerif; Müslim
 

Saliha kadının vasıfları

1. Eşine karşı iyi davranır, onu Allah rızası için beraberinde bulunduğu bir nimet gibi görür. Eşinin bunu anlayamamasını bile anlayışla karşılayıp, ecrini Allah’tan bekler.

2. Cinsel ihtiyaç konusunda sağlıktan kaynaklanacak bir özür dışında ağırdan almaz, reddetme tavrı göstermez.

3. Eşinin malına karşı savurgan olmaz.

4. Eşini gıyabında güvenle korur. Eşinin gözünü arkada bırakmaz.

5. Eşinin ahiret amellerine yardımcı olur. Onu ibadet ve infak gibi zorlanacağı işlere teşvik eder.

6. Çocuk doğurmaktan kaçınmaz.

7. Ev ağırlıklı bir hayat tarzı sürer.

8. Giyim kuşamında ve tavırlarında erkeklere benzemez.

9. Teşekkür eden bir dile sahip olur.

Sahabeden Esma bint-i Yezit, kadınlar adına peygamberin huzuruna gelip: "Ben bir Müslüman kadınlar topluluğunun elçisiyim. Onlar şu sözü söylüyorlar, ben de aynı görüşteyim: Allah seni kadınlara ve erkeklere birlikte göndermiştir. Biz sana iman ettik ve tabi olduk. Biz kadınlar kocalarına bağlı, namuslu, evde oturan, kocalarımızın ihtiyaçlarını gideren ve onların çocuklarını taşıyanlarız. Erkekler ise cemaat ve cenazeye katılma bakımından bizden üstün tutulmuşlardır. Halbuki erkekler savaşa gittiklerinde onların mallarını biz korur, çocuklarına biz bakarız. Bu durumda ya Rasûlallah , biz ecir ve sevapta onlara ortak olabilir miyiz?"

Hz. Peygamber yüzünü sahabeye çevirerek: "Siz, dini hakkında soru soran bu kadının sözünden daha güzel bir söz işittiniz mi?" dedi. Onlar, "Hayır ya Rasûlallah" dediler.

Peygamber şu cevabı verdi: "Ey Esma, git o kadınlara bildir ki, sizden birinizin karı-koca ilişkileri güzel, kocasının gönlünü almaya çalışır ve onun muvafakatine tabi olursa; bunlar, (erkekler hakkında söylediğin) o şeylerin hepsine bedeldir."

Hz. Peygamber'in bu sözünden son derece memnun olan Esma, tekbir ve tehlil getirerek, güle güle sevinçle gitti.

✦ Dünya bir metadır. Dünya metaı arasında ise salih bir kadından daha üstün hiçbir şey yoktur. Hadis-i Şerif

✦ Bir kötü kadının kötülüğü bin erkeğin fücuru gibi ve bir iyi kadının iyiliği, yetmiş sıddıkın iyiliği gibidir. Hadis-i Şerif

Kişinin sahip olduğu en kıymetli hazineyi size haber vereyim mi? Saliha kadındır ki, yüzüne baktığı zaman kocasını sevindirir, emrettiğinde itaat eder, yanında olmadığı zaman kocasının haklarını korur.

Kadın evlendiğinde artık helali olan erkeği taşıyacak olan, ondan manevi anlamda yükümlü kimse olmuştur. Artık o normal bir müslüman kadın gibi değil, eşinin dünyaya mı ahirete mi yöneleceği konusunda etkileyecek olan, gayretini, ibadetini yükseltebilecek veya düşürebilecek olan bir konumdadır. Tıpkı hamile bir kadının iki candan sorumlu olduğu gibi; eşinden de sorumludur evli kadın. Bunun için Resulullah ‘eşinin kendisine baktığında mutluluk hissedeceği kadın’a saliha kadın demiştir.

Huseyn b. Hasan teyzesinden şöyle rivayet etmiştir: Bir iş için Efendimiz’e gelmiştim, işimi halledince çıkarken Efendimiz dedi ki: “Kocan hayatta mı?” Ben “Evet Ya Resulallah!” dedim. “Onunla aran nasıl?” diye sordu, ben de dedim ki: “Aram çok iyi Ya Resulullah! Aciz kaldığım hizmetler dışında bütün gücümü kullanarak bana düşen görevleri yapmaya çalışıyorum.” Efendimiz şöyle buyurdu:

“Böyle yapmaya devam et; çünkü o senin ya cennetin ya cehennemindir.”

Allah Resulü’ne sordum: “Kadın üzerinde en çok hak sahibi olan insan kimdir?”, “Kocandır.”

"Peki, Ya Resulullah! Erkek üzerinde en büyük hak sahibi olan kimdir?" “Annesidir” buyurdu.

Namazını geçirmeyen, farzlarını eda eden, Allah (cc)’ın emirlerini yerine getiren hanımların, bütün dünyevi işlerini dahi bir nevi ibadet olarak, Allah kabul buyurur. Bu suretle geçici, fani ömürleri ahret hesabına, baki, daimi bir hayata tebdil edilir. Ebedi sonsuz bir ömre çevirebilir. Z. Gündüzalp

      ✽      ✽      ✽ 

Salihlerden biri anlatıyor:

Bir kadınla evlenmiştim. Yatsı namazını kıldıktan sonra güzel elbiselerini giyer, güzel kokular sürer, süslenir ve yanıma gelir;‘Bir ihtiyacın var mı?’ diye sorardı. Ben ‘Evet, var’ dediğimde benimle beraber olurdu. ‘Hayır, şimdi yok’ dediğimde ise giydiği elbiseyi çıkarıp ibadet için giydiği elbiseyi giyer, sabaha kadar Allah (cc)’a ibadetle meşgul olurdu.

      ✽      ✽      ✽ 

 وَالْبَنٖينَ   Oğullarla    

Oğullar kişinin kemali, övüncü, keremi, izzetidir. Oğullar da fitne sebebi olabilmektedir. Çünkü insan; oğlu sebebiyle helal ve haram olduğuna bakmadan mal toplamaya hırslı olur. Böylece oğulları kendisini Allah u Teâlâ hazretlerinin hudut (kanun ve kurallarını) muhafaza etmekten (dindar yaşamaktan) kendisini men ederler.

"Evlatlar fitne vesilesidir. Yaşarlarsa fitneye uğratırlar ölürlerse de bizi üzerler."

Peygamber Eş'as b. Kays'a sordu:

- Hamza'nın kızından (hanımının künyesi) bir oğlun var mı?

- Evet ondan bir oğlum var; fakat onun yerine Cebeleoğullarından geri kalanlara yedirebileceğim bir tencere yemeğim olmasını tercih ederdim.

- Sen böyle desen dahi şüphesiz ki onlar, kalbin meyvesidir. Gözün aydınlığıdır. Bununla birlikte onlar (ölüm tehlikesine atılmaya karşı) insanı korkutur, cimriliğe iter, üzüntü ve kedere sebep olurlar."

Efendimiz bir başka hadislerinde de 'Evlatlar cimrilik, korkaklık ve cahillik vesilesidir' buyurmuştur.

Oğullara olan sevgi kızlara olandan daha fazla olduğu için, hassaten oğullar zikredilmiştir. Oğullar; sürur verir, nesil onlarla çoğalır. İnsanlar oğullarıyla övünür, çünkü çocuklar kadınların meyvesidir.

Allahu Teâlâ'nın insanın kalbinde zevce ve oğul sevgilerini yaratmasında yüce bir hikmet vardır. Eğer bu sevgi olmasa, nesil çoğalmaz, insanlık sona ererdi. Bu sevgi, fıtrî bir özelliktir.

'İnsanlara süslü gösterildi' derken, لِلنَّاسِ den kasıt erkeklerdir. Sevilen şeyler sayılırken de, kadınlar'dan başlandığı için, akla şöyle bir soru gelebilir: Acaba kadınlar altını ve sayılan diğer şeyleri sevmez mi?

Bunun cevabı şudur: Kadınların sevilme, erkeklerin ise sevme yönleri daha ağır basmaktadır. Erkek sevmeye, kadın ise sevilmeye daha yatkın olarak yaratılmıştır. Bu hususta çocuklar da kadınlara benzer.

Cahiliye döneminde kadınların sevilmemesi, çocukların öldürülmesi bu ayetle yerilmekte, onların sevgi motifi oldukları, sevilmelerinin fıtri olduğu vurgulanmaktadır. Kadınlara ve çocuklara karşı olan sevgi, doğuştan olduğu için, onları sevgi çemberinin dışına itmenin zulüm olduğuna dikkat çekilmektedir. Kadını sevgi çemberinin dışına itmek fıtrata aykırı hareket etmektir.
 


وَالْقَنَاطٖيرِ الْمُقَنْطَرَةِ   İstiflenmiş yığınlar
 

الْمُقَنْطَرَةِ 'yığılmış' kelimesi kıntar lafzından müştaktır. Arapça'da mübalağa yapılmak istendiğinde, kelime kendi masdarıyla sıfatlanır. ظِلًّا ظَلِيلًا، نَسْياً مَنْسِيًّا، وَحِجْرًا مَحْجُورًا gibi.

الْقنَاَطِيرَ - Kanâtîr kelimesi kıntar'ın çoğuludur. الْمُقَنْطَرَةِ - Mukantara ise çoğulun da çoğuludur. Kat kat katlanmış demektir. الْقنَاَطِيرَ üç kat, الْمُقَنْطَرَةِ ise dokuz kat olur.

'Mukantara' kelimesi; dinar yahut dirhem olana kadar sikke haline getirilmiş mal, manasına da gelir.

“Kıntar” kelimesi bir şeyi bağlayıp, düğümlemek ve sağlamlaştırmak anlamından alınmıştır. Araplar sağlam yapılışından dolayı köprüye "kantara" demişlerdir.

♦ Kıntar; çeşitli belâları savuşturma hususunda kendisine bel bağlanan "çok mal" anlamına gelir."

♦ Kıntar; yerle göğün arasını dolduracak, sınırlanamayacak kadar çok olan manasında kinayedir.

♦ Kıntar, bin veya yüz bin dinardır.

♦ Hz. Peygamber “Kıntar, bin ikiyüz ukiyyedir” buyurmuştur.

(Bir ukiyye kırk dirhem ya da oniki dirhemlik ölçü birimidir. Bir dirhem de 3.2 gramdır.)

♦ Rasûlullah şöyle buyurmuştur: "Kıntar on ikibin ukiyyedir. Bir ukıyye ise sema ile arz arasındakilerden hayırlıdır."

♦ Kıntâr, Bizanslıların dilinde, bir öküz derisi dolusu altın veya gümüş miktarına denilir. Resûlullah "Her kim bir gecede on âyet okursa o zikredenlerden diye yazılır. Her kim yüz âyet okursa kânitlerden yazılır, her kim beşyüz ile bin âyet okursa bir kıntar ecir almış olarak sabahı eder." 'Kıntar nedir?' diye sorulunca: "Bir öküzün derisini dolduracak kadar altındır" diye cevap verdi.

♦ Seksen bin rıtıldır.

♦ Yüz rıtıl altındır.

♦ Yetmiş bin, kırk bin, dört bin, bin, iki yüz veya yüz miskaldir.

♦ Afrika ve Endülüs'te altın veya gümüşten sekiz bin miskaldır.

♦ Bin ikiyüz miskal gümüştür.

♦ Yüz menn veya yüz dirhemdir.

♦ Seksenbin veya onikibin dirhem gümüştür.

♦ Altından bin dinardır. Yani müslüman bir erkeğin diyetidir.

♦ Bir milyon dinar veya bir milyon dirhem manasındadır.
 

مِنَ الذَّهَبِ وَالْفِضَّةِ   Altın ve gümüşler  

Altın ذَهَبَ 'gitmek' masdarından müştak bir kelime ile isimlendirildi. Çünkü altın sürekli gitmekte, el değiştirmektedir. Yerinde kalmaz.

Gümüş فِضَّةٌ ' bir şeyi kırıp dağıtmak' masdarındandır. Çünkü gümüş dağılır, yani sürekli ayrılır.

Bu iki kelimenin masdarları, altın ve gümüşün geçici olup, sabit olmadıkları hissini vermektedir.

Altın ve gümüş, bütün eşyanın bedeli olabilecekleri için sevilir. Altın ve gümüşü olan, her şeye sahip olmuş gibidir. Bir şeye sahip olma (mâlikiyyet) sıfatı, kudret ifâde eder. Kudret, kemâl sıfatıdır. Kemâl ve mükemmellik, fıtraten sevilir. Altın ve gümüş de bu kemali elde etmenin en mükemmel vesilesidir. Bu nedenle de sevilirler.

Dünyaya karşı tavrın arınınki gibi olsun. Arı incecik dala konduğunda onu kırmaz. Yediği zaman yiyeceklerin en temizini yer. Bıraktığı (ürettiği) zaman en güzelini (balı) üretir.
 

    Bu dünyaya verme gönül, dünya sana kalır değil
    Dünya seven dost katına, yüz akıyla gelir değil.
    Eşrefoğlu Rumi
 

وَالْخَيْلِ الْمُسَوَّمَةِ   Salma güzel atlar 

Atlar, yürüyüşlerindeki (adeta) gurur, kibirden dolayı الَْخَيْلُ diye isimlendirilmiştir. İnsanın gururlu ve kibirli bir biçimde gezmesi de (gururlanmak, kibirlenmek) اِخْتِيَال diye isimlendirilmiştir.

Veya الَْخَيْلُ kelimesi اَلْقَوْمُ ،اَلِّنسَاءُ ،اَلرَّهْطُ kelimeleri gibi, kendi kökünden müfredi olmayan cemi bir lafızdır. Tekili için 'feres' ismi kullanılır.

At, gezip dolaşırken böbürlenme ve gururlanma suretini zihinde canlandırması sebebiyle tahayyül etme, hayal anlamında 'Hayl' ismini almıştır.

Diğer taraftan ata "hayl" adının verilmesi, onda aziz olma alametinin bulunmasıdır. Ata binen bir kimse, Allah Teala'nın bunu kendisine bağışlaması sebebi ile azizlik hisseder, Allah'ın düşmanlarına karşı böbürlenir.

At çok eski zamanlardan beri insanoğlunun sürat, gösteri, yiğitlik, yarış, egemenlik arzularının tatmininde önemli bir sembol olmuştur. Sahibinin izzetini, gücünü gösterir. Düşmanını kırıp geçirdiği, ona kahru galebe ettiği önemli bir silahtır.
 

الْمُسَوَّمَةِ  Salınmış

♦ 'Meralarda otlamaya bırakılmış, salma atlar, soylu ve özel yetiştirilmiş atlar' demektir. Bu nişan, atın üzerinde vücudunun diğer bölgelerinden farklı olacak şekilde bir yün parçası veya bir alamet koymaktır. Bu da o atların meralarda diğerlerinden ayrılması için yapılır.

♦ الْمُسَوَّمَةِ kelimesi, nişanlanmış, alametlendirilmiş demektir. Bu alâmet ve nişan, atların ağzında, alnında, ayaklarında olan beyazlık, alaca veya dağlanma işaretidir.

♦ Eyer takımları üzerinde olduğu halde salınan atlar demektir.

♦ 'Müsevveme' her tarafta bulunup tanınan anlamındadır.

♦ "Nişanlı atlar"dan kasıt, cihat için hazırlanmış atlardır.

♦ Kelimenin tam tersi alacasız anlamında olması da mümkündür.Temiz, semiz ve güzelliğin göz kamaştırıcı hale getirdiği atlar, demektir.

      ✽      ✽      ✽ 

Adil padişahın bir kaftanı vardı. İki yüzü de astardı. Birisi ona:

‘Ey padişah, Çin kumaşından bir kaftan diktirsen olmaz mı?’ dedi. Padişah şöyle cevap verdi:

‘Elbise insanın vücudunu örtmek, insanı rahat ettirmek içindir. Bu kaftan da o işi görüyor. Bundan fazlası süs olur. Ben halktan vergiyi; kendimi tahtımı süslemek için almıyorum. Eğer kadınlar gibi ipekli, süslü elbiseler dikinir, kadınlaşırsam, erlik yapıp düşmanımı nasıl def edebilirim? Gerçi içimden türlü hırslar, arzular geçmektedir; fakat unutmayalım ki, hazine benim için değildir. Hazineler asker içindir, yoksa elbise, süs için değildir. Padişahından hoşnut olmayan asker, memleketin hududunu muhafaza etmez.’

Hırsız köylünün eşeğini alır, götürürse padişah ne hakla vergi alabilir? Halk ağaç gibidir; beslersen, iyi bakarsan, istediğin kadar meyve alabilirsin. Sakın zalimlik edip de ağacı kökünden çıkarma. Zulüm gören halkın, inleyerek ettiği bedduadan kork. Kimsenin burnunu koklatmamaya çalış. Yeryüzünün baştanbaşa saltanatı yere damlayan bir damla kana değmez. Sadi Şirazi

      ✽      ✽      ✽ 

Atlar

✦ Şüphesiz Allah atı rüzgardan yarattı. Bundan dolayı onu kanatsız olduğu halde uçucu kıldı. Hadis-i Şerif

✦ Atların hayırlısı siyah, alnında beyazlık, burnu ve üst dudağı beyaz olandır. Bundan sonra ise yine alnında beyazlık olup da dört ayağı da bileklerine kadar beyaz olandır. Sonra üç ayağı beyaz olup ön sağ ayağı vücudunun renginden olandır. Şayet siyah olmazsa siyah ile kırmızı arası rengi olup da bu şekilde benekleri olan at gelir. Hadis-i Şerif

✦ At üç türlüdür. Bir adam için ecre sebeptir, bir adam için örtüdür, bir adam için de vebaldir. Hadis-i Şerif

✧ Allah, atı güney rüzgarından yarattı. Sahibinin getirdiği ne kadar tesbih, tekbir ve tehlil varsa mutlaka o at onu işitir ve onun gibisini söyleyerek ona cevap verir. Vehb b. Münebbih

✧ Allah, Hz. Âdem'e bütün hayvanları arzetti. Ona 'Bunlardan bir tanesini seç' denildi, o da atı seçti. Kendisine şöyle denildi: "Kendin için güç kaynağı olan bir şeyi seçtin." Bu bakımdan ata "el-hayr" adı verilmiş oldu.

✧ Adamın birisi; 'Ey Allah'ın Rasûlü, ben bir at almak istiyorum, hangisini alayım?' diye sordu. Hz. Peygamber şöyle buyurdu:

Sen siyah renkli, alnında beyazlık bulunan, üç ayağı bileklerine kadar beyaz olup sağ ön ayağı beyaz olmayan veya bu şekilde rengi siyah ile kırmızı arası olan bir at al ki, hem ganimet elde edersin, hem de esenliğe kavuşursun.

✧ Hz. Enes şöyle der: Rasûlullah kadınlardan sonra atlardan fazla birşeyi sevmezdi.

Atın çeşitli isimleri vardır:

• Ata "feras" adının veriliş sebebi, aslanın avının üzerine atılma-sı gibi, ileri atılarak mesafeleri katetmesidir. O bu uzaklıkları adeta birşeyi elleriyle yakalayıp tüketircesine kateder.

• Atın bir adı da "Arabî"dir. Çünkü Hz. Âdem'den sonra ilk Arap atı, Beytullah'ın temellerini yükseltmesine mükâfat olarak Hz. İsmail'e verilmiştir. Hz. İsmail de Araptır. Ondan dolayı ata "arabî" denir.

• Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "İçinde atîk bir atın bulunduğu eve şeytan girmez." Ona "atîk" deniliş sebebi ise, dişi aygırdan ve arap attan doğmamış olması, yani erkeği de dişisi de arap at olmasıdır.
 

    Rüzgarlardan atım var, şimşekten kanadım var

    Göğsümde al yazılı, gazilik beratım var
 

وَالْاَنْعَامِ    Davarlar 

"الْاَنْعَامُ" kelimesi, النَّعَمُ kelimesinin çoğuludur. Deve, sığır ve davar mânâsındadır. Ama deve dışındaki diğer iki cins için النَّعَمُ denilmez. Bu kelime çoğunlukla deve için kullanılır.

Bu hayvanlar, bazen binit olarak fayda sağlar. Bazen de etinden yararlanılır. Yünü, yapağısı hep insana menfaattir.

✦ Develer sahipleri için bir güç kaynağıdır, koyunlar berekettir, hayır ise kıyamet gününe kadar atların perçemlerinde düğümlenmiştir. Hadis-i Şerif

✦ Koyun cennetin hayvanlarındandır. Hadis-i Şerif

Rasûlullah zenginlere koyun edinmelerini, fakirlere de tavuk edinmelerini emretti.
 

وَالْحَرْثِ   Ekinler

Hars; "toprağı yarmak" anlamında masdardır. Toprağı işleyerek yetiştirilen bitkileri; hem ekinleri hem de bağ, bahçe türü yerlerde üretilen mahsulleri kapsayan bir isim olmuştur. Fakat genellikle tahıl için kullanılır.

Ekin, insanın hem kendi gıdası, hem de hayvanının yemidir.

✦ Bir müslüman bir ağaç diker yahut bir ekin eker de ondan bir kuş, bir insan veya bir hayvan yiyecek olursa mutlaka bu, onun için bir sadaka olur. Hadis-i Şerif

 

ذٰلِكَ مَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا   Bunlar dünya hayatının metâıdır.

Dünya metâından faydalanma çeşitli şekillerde olur.

1- Kendisine meta verilen insan, tek başına bundan istifâde eder. Bu kınanmıştır.

2- İhtiyacı olduğu halde, elindeki metâdan istifâde etmez, bu da kınanmıştır.

3- Elindeki meta'ı, âhiret menfaatlerine ulaştırmayacak şekilde, mubahta kullanmasıdır. Bu ne medhedilmiş, ne de kınanmıştır.

4- Bu metâı, âhiretin güzellik ve faydalarına ulaştıracak biçimde kullanır. Bu medhedilen istifâde şeklidir.

Sayılan bu metaların her biri bir başka grup insan için bir fitne ve imtihan vesilesidir.

Kadın ve oğullar herkes için,
Altın ve gümüş ticaret erbabı için,
Atlar melikler için,
Davarlar köylerde, çöllerde yaşayanlar için,
Ekin, tarla, bağ ve bahçe ise ziraat ile uğraşan, kasaba ve köylerde yaşayanlarlara fitnedir.

Bu sayılanlar, fıtri arzulardır. Karşı cinse duyulan ilgi "kadınlar"la, soyun devam arzusu "oğullar"la ifade edilmiş, tağlib yapılmıştır. Çünkü bunlar ön plana çıkan, tutkuyu en iyi temsil eden örneklerdir.

Malı temsilen de, her tür mala sahip olma imkânı veren altın ve gümüş; hükmetme, başkalarının beğenisini kazanma, makam, mevki, şöhret, sürat merakı ve eğlenme için özel yetişmiş, cins atlar; hayvanlardan faydalanmayı temsilen sağmal hayvanlar; ziraate duyulan ihtiyacı belirtmek üzere de ekinler zikredilmiştir.

Ayetin manevi tefsiri şöyledir: Şehvet sevgisinin süslenmesi, süfli alemde olmaları, tabiatlarının, bedenlerinin perdelemesidir.

Kadınlar; nefisler

Oğullar; kendilerinden neş'et eden hayaller

İstiflenmiş yığınlar; Tedavül eden etmeyen ilimler, usul-füru

Salınmış atları; Heva merkebleri, eğlence atları

Davarlar; ticaret kafileleri, menfaati celp sebepleri

Ekinler; Hırs ekini, tûl-i emel

İşte bunlar; dünya hayatının az bir menfaatidir; Az zaman sonra yok olacak, asli mebdeine, kadim vatanına dönecektir.

      ✽      ✽      ✽

Hamid-i Aksariyi Hazretleri, Anadolu’da yetişen evliyanın ve alimlerin büyüklerinden olup, Somuncu Baba lakabıyla tanınmıştır. Bir gün ziraatle uğraşan talebesine bir miktar tohum verdi ve:

‘Bu tohumların yarısını tarlanızın bir kısmına sizin için, diğer yarısını da tarlanızın bir kısmına da bizim için ekiniz’ dedi. Talebe tohumları ekti.

Ekinlerin yetiştiği mevsimde tarlaya gittiler. Talebenin tarlasında fevkalade güzel yetişmiş bir ekin vardı. Diğerinde hiç ekin bitmemişti. Hamid-i Veli Hazretleri, talebesine dönerek buyurdu ki: ‘Bu tarlalardan hangisi bizim, hangisi sizindir?’

Talebe bu durumdan son derece utandı ve kendi tarlasını göstererek dedi ki:‘Bu tarla sizindir efendim.’

‘Biz ahiretimiz için çalışıyorduk. Acaba hangi günahımızdan dolayı dünyamız mamur olmaya başladı da bu ekinler böyle yetişti?’

Hocasının müteessir olduğunu gören talebe, hakikati söyleyerek hocasının üzüntüsünü giderdi.

      ✽      ✽      ✽

Hubbu'ş Şehevat

✦ Cennet hoşa gitmeyen şeylerle kuşatılmıştır, cehennem de şehvetlerle kuşatılmıştır. Hadis-i Şerif

✦ Ümmetin altın ve gümüşe değer verdikleri zaman kendilerinden İslam’ın heybeti kalkar. Hadis-i Şerif

✧ Tabileri çoğalanın şeytanları da çoğalır. Malı çoğalanın hesabı zorlaşır. Tamah ve şöhret sevgisine tutulan, dünyalığını arttırmak makama erişmek için her şeyi meşru görmeye başlar. Dünya ile dini değiştirir. Mevlana Halidi Bağdadi

✧ Açlık nurdur, tokluk ateştir. Şehvet odundur. Şehvet ve tokluk bir araya gelince ateş yanmaya başlar, sahibini yakıp bitirir. Yahya b. Muaz

✧ Şehvetler, bitmeyen arzu ve ihtiraslar, üstü örtülü azaplardır. Davud-u İskenderi

✧ Şehvetin ve hevanın ilmi, aklı ve hücceti mağlup ettiği bize kadar ulaşmıştır. Ata es-Sülemi

✧ Güzel yüz, güzel elbise, güzel koku… Bunların hepsi kadınların zinetidir. Erkeğe ise zinet olarak erkekliği kafidir. Sadi Şirazi

✧ Her şeyin kendisine yakışan bir zineti vardır. Hayanın zineti ise günahları terk etmektir.

✧ Sekiz şey süslerin en güzelidir:

    • Nefsi fenalıktan alıkoymak, hayatın süsüdür, hele bu fakirde bulunursa süslerin en güzelidir.

    • Allah’a şükretmek nimetin süsüdür.

    • Dert ve musibetlere sabretmek sınavı kazanmanın süsüdür.

    • Yumuşak huyluluk, ağır başlılık, ilmin, bilginin süsüdür.

    • Haddini bilmek talebenin süsüdür.

    • Allah’ı anıp gözyaşı akıtmak, ondan korkmanın süsüdür.

    • Başa kakmayı terk etmek yapılan iyiliğin süsüdür.

    • Fena işlerden kaçınmak, yararlı işlerde yarışırcasına koşmak namazın süsüdür.
 

Dünya hayatı

'Dünya hayatı' bir kimsenin bu dünyada bulunduğu süreyi ifade eder, ahiretin zıddıdır.

Kuran’da dünya hayatına ilişkin iki görüş vardır. Birçok ayet bu dünyada işlenen fiillerin kişinin öteki dünyadaki geleceğini belirlemesi nedeniyle dünya hayatının ciddiye alınması gerektiğini söyler. Bu hayatta mümin olan öteki dünyada nimetlendirilecektir. Allah hayat ve ölümü insanı imtihan etmek için yaratmıştır. İnsanın fiillerinin neticelerinin önemli olduğunu daima hatırda tutması gerekir.

Diğer yandan Kuran, vatani aslisinin ahiret olduğunu unutarak sırf dünyevi zevklere ve mallara göz dikenleri tenkit eder. Bu dünyanın sahte güzellikleriyle yanlış yola girenleri tenkit eder, dünya hayatını tahkir eder ve ahiretin ondan sonsuz derecede daha hayırlı olduğunu, geçici lezzetler uğruna ebedi saadeti terk edenin, baki kazançları bırakıp hazır cüzi kârlara tabi olanın ahmak olduğunu bildirir.

✦ Âdemoğlunun şu hususlar dışında kalanlarda bir hakkı yoktur: Mesken olarak kullanacağı bir ev, avretini örtecek bir elbise ve kuru bir ekmek ile su. Hadis-i Şerif, Tirmizî

✦ Dünyada zahid ol, Allah seni sever. Hadis-i Şerif

✧ Sehl b. Abdullah'a sordular: Kul dünyayı ve bütün arzularını kolaylıkla nasıl terkedebilir? O da şu cevabı verdi: Kendisine emrolunanlarla meşgul olarak.

✧ Her kimin gönlü içinde ahiret endişesi olmazsa, şüphesiz şeytan onu ölünceye kadar dünya endişesi ile meşgul eder. Şeyh b. Ata

✧ Ahiretteki payını dünyaya tercih et.

✧ Dünya: Doğru olana doğruluk, azığını alana zenginlik, dersini alana nasihat, meleklerin ve Allah’ı sevenlerin secde yeri, Allah dostlarının ticaret yeri, Allah’ın ayetlerinin indiği, kulların rahmeti ve cenneti elde ettiği yerdir. Hz. Ali
 

     Doyamazsın buranın hakkı tatmaktır

     Çünkü dünyada rahatlık arayan ahmaktır.
 

Dönüp varılacak olan yerin güzelliği Allah’ın katındadır.

Yani 'Bu sayılan şeylerde güzel akıbet yoktur.'

Cümlenin maksadı teşvik olduğu için الْمَاٰبِ kelimesi الحُسْنُ "güzellik" ile nitelenmiştir. Dünyayı terkedenlerin maneviyatlarını güçlendirip, dünyalığa sahip olamayışlarını teselli eder.

Fani olan dünyevi tayyibattan (temiz ve helal şeylerden) zahid olmalı, Allahu Teâlâ'nın katında daim ve sonsuz olan nimetlere koşmalıdır. Akıllı kişiye düşen, bu dünyadan ihtiyacı kadar almaktır. Sahibini helake götürecek mahzur ve sakıncalarla, miras bırakacağı mülkü çoğalttıkça çoğaltmamalıdır.

Varılacak iki yer vardır; cennet ve cehennem. İnsanoğlu için varması istenen asıl yer cennettir. Cehennem ise, bizzat maksut değildir, ârizî olarak maksûddur. Cenâb-ı Hak, mahlûkatı azâb için değil, merhamet etmek için yaratmıştır. Hadis-i kudsîde:, "Rahmetim gazabımı geçmiştir" buyurmuştur. Bu nedenle varılacak yer, güzellikle vasfedildi.

Nur kalbin askeri, zulmet nefsin ordusudur. Nurdan murat esma ullah ve sıfatullahtan istifade edilen manaların incelik ve hakikatlarıdır. Zulmet ise hevaü heves ve kötü ahlaklardan istifade edilen manalardır.

Varidat-ı Rabbaniyye, kararmış ve kötülüklerle dolu bir kalbe geldiğinde ondaki bütün kötü sıfatları çıkarır ve temiz ahlakları giydirir. Bu devlete ancak dünyayı ve ukbayı terk etmekle nail olunur. Ağyara karışan, mal ve evladı seven, Allah (cc)’tan korkmayan kişilerin kalpleri nasıl olur da nur ile dolar?

      ✽      ✽      ✽  

Mesnevi’den

Nefsin heva ve hevesinden ne vakit kurtulacaksın? Senin hüviyetin cami olmayınca sen hüviyet-i ilahiyeden sadece ‘hüve’ lafzına kani oldun. Sıfat, nam ve isimden ne doğar? Hayal doğar ve hayal visal’e kılavuz olur. Sen hiçbir delilin medlulsüz olduğunu gördün mü? Cadde olmayınca yolcu olmaz. Hiç müsemmasız bir isim gördün mü? ‘Gül’ isminin telaffuzuyla hiç gül ve çiçek açar mı? İsmi okudun mu yürü müsemma’yı ara! Eğer bu harfler ve isimlerden çıkıp hakikate ermek istersen kendini önce manevi nurla nurlandır.

      ✽      ✽      ✽  ​​​​​​​

 

Te'vilâtı'n Necmiyye

Allahu Teâlâ insanları üç tabaka üzere yarattı:

   1- Avam: Onlar nefs erbabıdır. Onlara heva ve şehvetler galiptir.

   2- Havas: Onlar kalp erbabıdır. Onların üzerinde de takva ve hidayet galiptir.

   3- Havassü’l havas: Onlar ruh erbabıdır. Onların üzerine muhabbet ve şevk galiptir.

Allahu Teâlâ bu üç sınıfı da kendine münasip isimle zikretmiştir.

Avam’a ‘Nas’ demiştir. ‘İnsanlara süslü gösterildi’ ibaresinde olduğu gibi. İnsan kelimesi ‘nisyan’dan müştaktır.

Havas’a ‘Mümin’ ismini vermiştir. ‘Ey iman edenler’ (Âli İmrân, 100) ayetinde olduğu gibi.

Havassü’l havass’a ‘Veli’ ismini vermiştir. ‘İyi bilin ki Allah’ın evliyasına korku yoktur’ (Yunus, 62)

Sonra, kurbiyet (yakınlık) derecelerinin yüceliklerinden, bu’dun (uzaklaştırılmanın) esfeli safilinine tard edilen avam’ın hallerini bildirerek ‘İnsanlara nefsin istekleri süslü gösterildi…’ buyurdu.

Bu ayette zikredilen yedi şey, cehennemin yedi derekesinin etrafını kuşatmış yedi şehvettir. Bunlardan birine yenilen kişi, o derekenin ehli olur.

Bu sayılan yedi şey, yedi şehvete işarettir:

‘Kadınlar’, ferç şehvetine,

‘Oğullar’ çoğalmaya meyleden hayvani tabiat şehvetine,

‘Altından istiflenmiş mallar’ mal toplamaya hırs şehvetine,

‘Gümüş’ gümüş kaplar edinip, süslenme şehvetine,

‘Salınmış atlar’ onların üzerinde yücelip, makam şehvetine,

‘Hayvanlar’ hayaller ve temayül şehvetlerine,

‘Ekinler’ hükmetme ve emredip, nehyetme şehvetine işarettir.

Bu yedi şehvet, cehennemin yedi derekesinin etrafını çevrelemiştir.

 

Belagat

'İnsanlara süslü gösterildi' cümlesi, malumu meçhul menzilesine tenzil eden, mukteza-i halin hilafına kelam.

✽ 'Süslendi' fiili, meçhul geldi. İnsana cazip gelen nefsani şeyleri süsleyenler çoktur. Kimi zaman nefis, şeytan gibi gizli, kimi zaman insan gibi aşikar olabilir. Faideyi çoğaltmak için fail gizlenmiştir.

✽ ‘Şehvetlerin sevgisi’ cem, sonradan gelen ‘kadınlar, oğullar, vs.' taksim. ‘Bunlar dünya hayatının metaıdır’ cümlesi tamim. Tek tek sayıldığı için tefri. İbhamdan sonra izah, umumdan sonra hususu zikirle itnab.

Birbirine atfedilen kelimeler arasında çokluktan azlığa doğru bir sıra gözetilir. Ayette mal, çocuktan daha fazla fitneye sebep olduğundan takdim edilmiştir. Bu da vaslın güzelliklerindendir. Aralarında tenasüp vardır.

✽ الْخَيْلِ الْمُسَوَّمَةِ Salma atlar - Bir çok at isimleri içinde ‘الْخَيْل ’ ismi seçilmiş; hem at, hem hayal anlamında tevriye. Sıfat olarak da ‘الْمُسَوَّمَةِ / damgalı’ kelimesi seçilmiş. Bu kelime, hayallerde arzu edilen markalı, günbegün değişen, gelişen taşıtlara işarettir. İsim cümlesi; sübut, devam ifade eder. Bu durumda ‘hayalleri süsleyen markalı binitlerle’ ‘Hubbuş şehavat’ cümlesi arasında muraat-ı nâzır var.

Nimetlerin sayılma sırası, insanların yaşına göre istek duyduğu nesnelere uygun sıralanmıştır. Bir genç önce bir hanım ister, sonra çocuğu olsun, daha sonra parası-pulu, maddi imkanı, sonra marka bir arabası, elli altmış yaşına gelince de bir bahçesi, dahası bir çiftliği olsun ‘enam- hars’ ister. Bu sıralama ittirat'tır.

Ayet bunları gayet veciz bir şekilde toparlayıp sonra ‘Bunların hepsi denî dünyanın metaıdır’ diye rücu yapmıştır ve bunu ‘Allah katında güzel dönüş vardır’ diye teyit etmiştir.