84-De ki: ‘Allah (c.c.)’a ve bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına indirilene de, Musa’ya, İsa’ya, peygambere indirilene de iman ettik, hiçbirinin arasında ayrım yapmayız. Ve biz O’na içten boyun eğmiş Müslümanlarız.
قُلْ emrindeki zamir müfred, اٰمَنَّا ’daki zamir cemidir.
♦ Allahu Teâlâ, Hz. Muhammed'e hitab ettiği zaman, ancak tekil lafızlarla hitab etmiştir. O'na, kavmine hitab ettiğinde, hükümdarların ve büyük şahısların konuşması gibi, kendinden tazim ve ululuk ifâde eden bir üslûbla, çoğul zamirini kullanarak hitab etmesini öğretmiştir. Bu şekilde peygamberinin kadrini yükseltmeyi murad etmiştir.
♦ Allahu Teâlâ önce söz, insanlara tebliğ edecek olanın o peygamber olduğunu göstersin diye, ona müfred lafızla hitab etmiştir. Sonra, bu sözü söylediği zaman ashabının ona muvafakat edeceğine dikkat çekmek üzere, "iman ettik" tabirini kullanmıştır.
♦ Allahu Teâlâ, Hz. Peygamber'in onların yanındaki kitabı tasdik edici olduğu zuhur etsin diye, قُلْ buyurmuştur. Sonra bu mükellefiyetin sadece O'na has olmayıp, bütün mü'minlerin görevi olduğuna dikkat çekmek için, اٰمَنَّا 'iman ettik' buyurmuştur.
Bu ayette, اُنْزِلَ fiili, isti'lâ harfi olan, عَلٰى edatıyla müteaddi kılınmıştır. Bakara Suresinin 136. ayetinde ise intiha, sonuç ve neticeye varma, varacağı noktaya ulaşma manasında olan إِلٰى harf-i ceriyle müteaddi kılınmıştır. Çünkü; bu fiilde hem isti'lâ (yukarıdan aşağıya iniş) ve hem intiha (bitiş noktasına ulaşma) manası vardır. Vahiy yüce Allah'tan gelir ve Rasûlullah'ta (sav) son bulur. Dolayısıyla اُنْزِلَ fiili bazen bu iki harften biriyle, bazen de diğeriyle gelir.
Burada Allah'a iman, kitablara imandan önce zikredildi. Çünkü kitabları gönderen, Allah'tır, peygamberliğe imanın aslı Allah'a imandır. Sonra 'Bize indirilen' Kuran'a îman, peygamberlere indirilen kitaplara îmandan önce zikredildi. Diğer peygamberlere indirilenler, her ne kadar zaman bakımından önce ise de, Ümmet-i Muhammed'e indirilen asıldır, temeldir. Bilginin kaynağı odur. Çünkü nazil olan diğer kitaplar değiştirilip tahrif edildikleri için asıl olamazlar. Bu kitapların durumlarını bilmek de, ancak Hz. Muhammed'e inzal olana imanla mümkündür. Kur'ân, diğer peygamberlere indirilen için bir temeldir.
Özellikle ayette bu peygamberlerin söz konusu edilmesi ehl-i kitabın onların peygamberliklerini kabul etmesi sebebiyledir.
Hz. Peygamberin enbiyayı tasdikindeki hikmetler
Önceki ayetlerde diğer peygamberlere 'Eğer sizin zamanınızda ahir zaman peygamberi gelirse tasdik edeceksiniz, değil mi' diye buyurmuş, onlardan ahd almıştı. Bu ayette de Rasulullah'a ﷺ her peygamberin nübüvvetini kabul ve tasdik etmeyi vacib kılmıştır.
♦ Hz. Peygamber'in, bütün peygamberleri doğrulayıcı olduğunu isbat eder. Çünkü bu şart, mîsakın alınmasında göz önünde bulundurulmuştu.
♦ Ehl-i kitabın görüşlerinin birbirleriyle çeliştiğine dikkat çeker.Çünkü onlar bir peygamberi ancak, elinde bir mu'cize zuhur ettiği için tasdik ediyorlardı. Onların, elinde mu'cize zuhur edenlerin bir kısmını tasdik edip, bir kısmını yalanlamaları büyük bir çelişkidir.
♦ Onların peygamberlerin bazısını yalanlamalarının, Allah ile münazaa etmek ve dinden yüz çevirmek olduğunu bildirir. Münazaaya girme hâlinin O'ndan ve ümmetinden zail olması için, bütün peygamberlere iman hususu açıklanmıştır.
♦ Allahu Teâlâ birinci âyette, bütün peygamberlerden, kendilerinden gelen her peygambere iman etsinler diye misak aldığını bildirdi. Bu âyette de, Hz. Muhammed'den kendisinden önce geçmiş peygamberleri tasdik etsin diye ahid almıştır. Ancak kendisinden sonra gelecek peygamberleri tasdik etmesi hususunda bir misak aldığını zikretmemiştir. Âyet bu bakımdan, Hz. Peygamber'in son peygamber olduğuna delâlet eder.
Hz. İbrahim
Hz. İbrahim Ülü'l azm denilen peygamberlerin üçüncüsü olup Mezopotamya'daki Keldâni kavmine gönderilmiştir. Peygamberimiz Muhammed Mustafa'dan sonra Allah katında insanların en üstünüdür, çünkü Allahü Teâlâ'nın varlığını kendi akıl ve mantığıyla bulmuştur. Allah ona Halil'im (dostum) dediği için «Hâlilürrahman» olarak zikredilir. Kendisine on suhuf verildi. Oğulları, İsmail ve İshak aleyhisselam soyundan daha birçok peygamber geldiği için «Ebu'l enbiya» (peygamberler babası)da denilmiştir. Babasının ismi Âzer, annesinin ismi ise Emile'dir.
Hz. İbrahim tüm yaşamı boyunca Allah'a tevekkül etmiş, kavminin düşmanca tavrı karşısında her zaman Allaha olan güçlü imanı, samimiyeti, teslimiyeti, ihlası ona güç vermiş, Allah'ın varlığını anlatmak için çok etkili yöntemler geliştirmiştir. Çok büyük bir kararlılık ve şevkle inkar edenlere karşı fikri mücadele yürütmüş ve Allahın rızası, rahmeti, cenneti dışında hiçbir karşılık beklememiştir.
Müminin sahip olması gereken en önemli vasıflardan biri, ihlasla ahiret yurdunu düşünüp anmasıdır. Yapılan her iş, söylenen her söz sadece Allahın hoşnutluğunu kazanmak için olmalıdır. Mümin, Hz. İbrahim gibi sürekli asıl hayatı olan ahirete özlem duymalı ve dünyaya hiçbir zaman bağlanmamalıdır. İman edenler de elbette Allah'ın dünyadaki nimetlerinden faydalanacak, bu yolla Allah'a şükredip bu nimetlerin ahiretteki asıllarını düşüneceklerdir. Ama bunlar, hiçbir zaman amaç haline getirilmemelidir. Her biri Allahın rızasını kazanmaya, Kur'an ahlakını anlatmaya, ahiret yurdunu anmaya vesile olan birer nimet olarak görülmelidir.
Hz. İbrahim’in beş bin koyun sürüsü vardı. Beş bin sürüyü güden bir o kadar çoban köpeği vardı.
Hz. İbrahim çölde koyunlarına bakarken insan suretinde bir melek ona göründü. Melek;
- Allahu Teâlâ, noksan sıfatlardan münezzehtir. Bütün ayıplardan arınmış ve tertemizdir. Allah, meleklerin ve ruhun Rabbidir- Sübbuhun Kuddüsün Rabbüna, Rabbü’l melaiketi ve’r ruh, tesbihinde bulundu.
Hz. İbrahim; 'Rabbimin zikrini bir daha tekrarla, şu görmüş olduğun mallarımın yarısını sana vereyim' dedi.
Melek Hz. İbrahim’in haline hayret etti ve;
- Allahu Teâlâ’nın seni Halil (dost) edinmesine ve senin adının bütün millet ve dinlerde güzel anılmasına gerçekten layıksın, dedi.
Hz. İsmail
Hz. İbrahim'in Hacer'den olan büyük oğludur. Kur'an'da on iki yerde ismi zikredilmekte ve aynı zamanda kendisine vahiy indiği bildirilmektedir. Bakara, Âl-i İmrân, Nisâ, En'âm, İbrâhim, Meryem, Enbiyâ ve Sâd sûrelerinde Hz. İsmâil'le ilgili bilgi verilmiştir.
Kendisine "Allah'ın kurbanı" anlamına "Zebîhatullah" da denir.
Hz. İsmail Mekke'ye yerleşen Cürhümîlerin çocukları ile büyümüş ve onlardan ok atıcılığını öğrenmiştir. Eslem kâbilesinden bir grup, yarış için ok atışırken, Hz. Peygamber (sav) onlara şöyle demişti: "Ey İsmailoğulları! Ok atınız, sizin atanız da mahir bir ok atıcı idi" (Buhâri).
Hz. İsmail iyi bir atıcı ve avcıydı. Mekke'nin harem bölgesinin dışına çıkarak avlanır ve avlanmayı, ata binmeyi, yabani atları ehlileştirip binmeyi çok severdi. Peygamber (sav) "At edininiz! Onu miras olarak alın ve miras olarak bırakınız! Çünkü bu size babanız İsmail'in mirasıdır" buyurmuştur. Hz. İsmail Arap dilini çok güzel konuşan fasih bir insandı.
Hazret-i İsmâil, babası Hazret-i İbrâhim'in vefâtından sonra, Yemen'den gelip Mekke'ye yerleşmiş olan Cürhüm kabilesine peygamber olarak gönderildi. Kendisine başka kitap ve din verilmeyip, babası İbrâhim aleyhisselâmın dinini insanlara tebliğ etti. İnsanları elli yıl imâna dâvet etti, ancak pek az kimse imânla şereflendi. Filistin'e giderek Hazret-i İbrâhim'in kabrini ziyâret etti. Sonra Şam'a gidip kardeşi İshak aleyhisselâm ile görüştü.
Hazret-i İsmâil'in 12 oğlu ve pek çok torunu oldu. Onun dini İslâmiyet gönderilinceye kadar doğru olarak devâm etti. Muhammed aleyhisselâmın bütün dedeleri Hazret-i İsmâil'in soyundan ve onun dinindendi. Vefâtına yakın kardeşi Hz. İshâk'ı aleyhisselâm yanına dâvet edip, kızını oğlu Iys'a nikâhladı ve bâzı vasiyetlerde bulundu. Mekke'de 133 veya 137 yaşlarındayken vefât etti. Mescid'i Haramda Kâbe-i Muazzama'nın kuzey duvarı önünde bulunan ve annesi Hâcer'in kabrinin bulunduğu Hatim denilen yere defnedildi.
Mûcizeleri:
1- Dikenli bir arâzide yaşayan müşriklerin isteği üzerine duâ edince, dikenli ağaçlarda çeşitli meyveler bitmiştir.
2- Cürhümileri imâna dâvet ettiği zaman, onlar kısır koyundan süt çıkarmasını istediler. O da elini koyunun sırtına koyarak; ''Beni peygamber olarak gönderen Allahu Teâlâ'nın ismi ile...'' dediği anda koyunun memelerinden süt akmaya başladı.
3- İsmâil aleyhisselâmın duâsı bereketiyle koyunların yünleri ipek oldu ve sayıları çoğaldı.
4- Kendisine misâfir gelen iki yüz Yemenliye ikrâm edecek bir şey bulamayınca mahcub oldu. O anda duâ etti ve yanındaki kumlar un oldu. Bunu gören misâfirlerin hepsi imâna geldiler.
Hz. İshak
Hz. İshak, Kur’an’ın sadık olarak müjdelediği ve doğmadan anne-babasına adının İshak olduğunu bildirdiği yüce peygamberdir.
Uzun boylu, kara gözlü, buğday benizli, yüzü güzel, konuşması düzgün, saçı, sakalı bembeyazdı. Yüz ve şekil itibârıyla, ahlâk ve yaşayışta babası Hz. İbrahim'e benzerdi.
Kur’an-ı Kerîm’de ismi 17 yerde geçer, 'ilim sâhibi' olarak zikredilmiştir. Hakkında Bakara, Âl-i İmrân, Nisâ ve İbrâhim sûrelerinde bilgi verilmiştir.
Hz. İshak, Aşure gecesinde doğmuştur. Hz. İbrahim ile Sare validenin oğludur. Hz. İbrahim’e bir oğul sahibi olacağı, Hz. İshak doğmadan bir yıl önce müjdelenmişti. 'İshak' kelimesi İbranice bir kelime olup “Gülmek” anlamına gelir. Sare valide, Hz. İshak'ı müjdeleyen meleği duyduğunda güldüğü için bu adı almıştır.
Allahu Teâlâ'nın Lût kavmini azgınlıkları sebebiyle helâk ettiği sene doğdu. Şam diyârında büyüyünce, babası ve annesi ile Mekke'ye gitti. Kâbe-i muazzamayı ziyâret edip, ağabeyi İsmâil aleyhisselâmla görüştü. Üçü birlikte Filistin'e döndüler. Burada anne ve babasına hizmet etti. Her sene hac zamânında Mekke'ye gitti. Bir rivâyette babasının sağlığında, başka bir rivâyette ise vefâtından sonra Şam ve Filistin ahâlisine peygamber olarak gönderildi. İbrâhim aleyhisselâmın dininin hükümlerini yaymaya devâm etti.
Altmış yaşındayken, İys ve Yâkûb adında iki oğlu oldu. İys amcası İsmâil aleyhisselâmın kızıyla evlendi. Babasının duâsı bereketiyle soyu bereketli olup, kısa zamanda çoğaldı. Yâkûb aleyhisselâma da peygamberlik verildi. Oğul ve torunlarından peygamberler geldi. Bir adı da İsrâil olan Yâkûb aleyhisselâmın soyundan gelenlere sonradan ''İsrâiloğulları'' denildi. O İsrâil oğullarının atasıdır. İsrâil oğullarından gelen bütün peygamberler onun soyundandır.
Ömrünün sonuna doğru gözlerinin görmesi zayıflayan Hz. İshâk, 120 sene veya daha fazla yaşadıktan sonra, Filistin'de vefât etti. Halilürrahmân denilen yerde baba ve annesinin de medfûn bulunduğu mağaraya defnedildi.
Mûcizeleri:
1- Hayvanlar açık bir lisanla peygamberliğine şehâdet ederlerdi.
2- Kudüs'te insanları imâna dâvet edince, insanlar; ''Eğer şu dağı harekete geçirirsen, imân ederiz'' dediler. İshâk aleyhisselâm duâ edince dağ sallanmaya başladı. Kudüs halkı hep birlikte imân ettiler.
3- Merkebiyle bir dağa çıkmak isteyince merkebin ön ayakları kısalır, arka ayakları uzardı. Dağdan aşağı inerken de tersi olurdu.
4- Duâsı bereketiyle Allahu Teâlâ ölmüş hayvanları diriltirdi.
5- Şam ahâlisinin arzusu üzerine yaptığı duâ neticesinde, elini sırtına koyduğu bir koyun, hemen kuzulamış daha sonra ard arda dokuz defâ yavrulamıştır.
Hz. Yakup
Hz. Yakûb'un soyu, İshâk (as) vasıtasıyla İbrahim (as)'a dayanmaktadır. O, İshak (as)'ın ve İshak (as) da İbrahim'in oğludur. Annesinin adı Refaka'dır. Kardeşi Ays ile beraber, ikiz olarak doğmuştur. Kardeşinin ardından doğduğu için ona Ya'kûb denmiştir.
Ya'kûb (as)'ın diğer bir adı da İsrail'dir. Kardeşi Ays'tan kaçarak dayısının yanına giderken gündüzleri saklanmış ve geceleri yürümüştür. Bundan dolayı kendisine İsrâil denmiştir. Kelime olarak 'İsrâil' geceleyin (Allah'a) yürüyen demektir.
Yakub (as) kuvvetli, basiretli ve halis, samimi bir kişiliğe sahipti.
الْاَسْبَاط torunlar, سِبْط 'torun' kelimesinin çoğuludur. Buradaki الْاَسْبَاط 'tan maksat, Hz. Yakub'un on iki çocuğudur. Yahudilerde esbat, Araplardaki kabileler gibidir.
Hz. Musa
Hz. Musa, Kur'ân-ı Kerim'in otuz dört sûresinde 136 yerde zikredilmektedir. Kur'ân ile sahih hadislerde geçmiş peygamberler arasında kendisinden en çok söz edilen peygamberdir.
Onun dünyaya gelişi, saraya intikali, Medyen'e gidişi, peygamber olarak seçilişi, İsrailoğullarını kurtarmak için Firavun'a gönderilişi, Firavun'la mücadelesi ve İsrailoğullarını Mısır'dan çıkarışı, Sina'da ilahî emirleri alışı, çöldeki olaylar ve İsrailoğullarına rehberlik edişi anlatılmaktadır.
Hz. Musa'nın babası, İmran'dır. Nesebi Yakub (as)'a ulaşır; ki, onun babası Hz. İshak, onun da babası Hz. İbrahim'dir.
Musa Aleyhiselâm; uzun boylu, esmer tenli, yüksek burunlu, hafif etli, kıvırcık saçlı idi. Kulaklarına kadar uzanan düz saçlı olduğu da rivayet edilir. Sağ elinde nübüvvet beni vardı.
Hz. Musa'ya Kitap, suhuf, elvah verilmiştir. Aşurâ günü oruç tutmuştur.
Hz. Musa (as), Mısır'ın çok zor günler yasadığı bir dönemde doğdu. Bu sırada, ilâhlik iddialarında bulunarak haddi aşan Firavun, İsrailoğulları halkına dayanılamayacak eziyetlerde bulunuyor, insanları zulümle kasıp kavuruyordu. Mısır Firavunları arasında, ondan daha uzun ömürlüsü, daha kabası, daha katı kalblisi, İsrailoğullarına ondan daha kötü ve ağır işkence yapanı, görülmemişti.
Musa (as)'ın Firavun ile olan mücadelesi, bir şahsın bir kralla, bir peygamberin sadece büyük bir zorba ile olan mücadelesinden ibaret değildir. Bilâkis bu hak ile bâtıl'ın çatışması, Rahman'ın ordusu ile şeytanın ordusunun kaçınılmaz savaşıdır. Aslında hak ile batıl arasındaki bu savaş, insanoğlunun yaratılışından, insanları ıslah etmek üzere nebîler veRasullerin hayat sahnesine çıkmasından beri devam etmektedir. Fakat kazanan daima Hak olmuştur.
Hz. İsa
Hz. İsa; orta boylu, kırmızıya çalar beyaz benizli, dağınık, düz saçlı idi. Saçını uzatır, omuzları arasına salardı. Geniş göğüslü, küçük yüzlü çok benli idi. Sırtına yün elbise, ayağına ağaç kabuğundan yapılmış sandal giyer, çoğu zaman da yalınayak yürürdü.
Kendisinin geceleri barınacağı bir evi, eşyası yoktu, evlenmemişti. Hiç bir şeyi yarın için biriktirip saklamazdı. Dünyadan yüz çevirmişti, ahireti özler, ibadete koyulurdu. Yeryüzünde nerede Güneş batarsa orada konaklar iki ayağının üzerinde namaza durur; gece namaz gündüz de oruç ile günlerini geçirirdi. Göğe kaldırıldığı zaman, yün bir kaftan, mest, bir de deri dağarcıktan başka bir şey bırakmamıştı.
Hz. İsa nüzûlünden sonra kırk sene daha yaşayacak, öldüğünde Müslümanlar namazını kılacak ve İslâm dinine uygun olarak gömülecektir.
Hz. İsa'ya havarileri şöyle dedi:
- Ey Allah'ın elçisi! Eğer bize, içinde Allah'a ibadet etmek için, bir mâbed yapmamızı emretsen ne güzel olurdu!
- Öyleyse gidin, su üzerine bir evin temelini atın!
- Su üzerinde temel durur mu?
- O halde dünya sevgisiyle beraber ibâdet nasıl mümkün olur?
♦ Fark gözetmek, onları birbirinden üstün görmek, Allah'a itaat hususunda aynı yol üzere olmadıklarını söylemekle olur. Fark gözetmeyiz, 'Biz onların hepsinin, Allah'a davet ve mükellefiyetlerine inkiyâd hususunda aynı din üzere olduklarını kabul ediyoruz' demektir.
♦ "Yahudi ve hristiyanların farklı farklı inanmaları gibi, biz onların bir kısmını bırakıp, bir kısmına iman etmek suretiyle, onlardan hiçbiri arasında fark gözetmeyiz."
♦ "Biz onların üzerinde icmâ ve ittifak ettikleri şeyleri parçalamayız, bölmeyiz."
♦ "Allah'ın bize haber verdiği peygamberlere de, haber vermediği peygamberlere de îman ettik. Çünkü peygamberlerin bir kısmını Allah bize haber vermiş, bir kısmını ise haber vermemiştir. Nübüvvet sona ermeden önce Hindistan'da, Çin'de veya diğer memleketlerde bir peygamberin gelmiş olduğu sabit olursa, ona îman eder, inanırız."
Peygamberler, adil bir padişah tarafından gönderilen sadık idarecilere benzer. Onlar peyderpey memleketi imar etmek, reâyânın halini ıslah etmek için gönderilmişlerdir. Onların kanunlarında meydana gelen bazı değişiklikler, o memleketin ve ahalinin haline göre olmuştur. Fakat hedef birdir: Memleketi tamir ve ıslah etmek.
Peygamberlerin biri diğerini tamamlar, biri diğerine yardımcı olur, onun davetini destekler. Hepsi Allah'ın kulları, O'nun vahdaniyetine iman eden, O'nun yüce zatına itaat edenlerdir. Dinlerini her türlü batıldan uzak, hanifler olarak O'na halis kılmışlardır. Risaletlerinin gereğini en mükemmel şekliyle yerine getirdiler.
İnsanlığa düşen; onlara bağlı kalmak ve sünnetlerini izlemektir. Bu konuda herhangi bir ayrılık, anlaşmazlık, düşmanlık söz konusu olamaz. Sahip oldukları kitap ve hikmete sıkı sıkıya bağlılıkları da buna engel değildir. Çünkü bütün dinler son şekilleriyle İslâm kalıbına dökülmüştür. Bütün hükümler Hz. Muhammed'in risaletinin getirdiği hükümlerle kaynaşmış, onlarda erimiştir.
Müminlerin kültür hazinelerinin temelleri çok eskilere dayanır. Dünyada müesseseler birbirlerine karşı övünür, "Müessesemizin 157. yılını kutluyoruz" derler. Bazı müesseselerin marka logosunun üzerinde 'Kuruluş 1850' yazar. Yani 'Biz çok köklü bir müesseseyiz, bu işi sağlam yaparız, sağlam yapmamış olsak babamızın başlattığı bu firma bugüne kadar gelemezdi. Alışverişinizi bizden yapın' demek isterler.
Köklü olmak, siyasi kuruluşlarda da devlet kuruluşlarında da önemlidir. Batıda da bu vardır. Mesela İngiltere kraliçesinin oturduğu yer dedesinin, dedesinin, dedesinin, dedesinin oturduğu yerdir. Bunun siyasi yönden faydası vardır.
Müminler ise zalim insanların kanları ile övünen insanlar değildir. Mümin, insanların kanının akmaması ve başkalarına tapmamaları için gönderilmiş rahmet peygamberlerine iman etmekle övünür.
Müminler, Hz. İbrahim'e de iman eder. O İbrahim ki zamanın zalim sultanının karşısına çıkmıştı. Müminler de ona iman eder, onun yolundan gider. İsmail'in yolundan gider; Allah için kurban olmaya razı olan, bu fedakarlıkla insanların başkalarının önünde kurban olmasına engel olan İsmail'in yolunu takip eder.
Mümin daima «Selamün alel mürselin-Selam olsun gönderilen peygamberlere» der. Hz. Peygamber'den Hz. Adem'e kadar bütün peygamberlere selam olsun, sizin yolunuzdan devam ediyoruz demektedir.
Kanuni Sultan Süleyman rüyasında Peygamber Efendimiz ﷺ 'i görür, Efendimiz ﷺ onu İstanbul’da bir tepeye götürür ve burada bir cami yapmasını ister. Kanuni hiç vakit kaybetmeden Mimar Sinan’ı alıp o tepeye gider ve daha ‘Burada cami yapmanı istiyorum’ demeden Mimar Sinan başlar anlatmaya:
- Evet, camiyi inşa etmeye şuradan başlamalı, şuraya şunu, şuraya bunu yapmalıyız, der. Kanuni şaşırarak sorar:
- Burada cami yaptırmak istediğimi nerden biliyorsun?
Mimar Sinan cevap verir: ‘Dün gece aynı rüyayı gördük ya.
Ben sizin bir kaç adım gerinizdeydim, beni görmediniz galiba?’
Olağanüstü eserler vermek istiyorsanız aynı rüyayı görmek zorundasınız.
♦ Peygamberlerin nübüvvetini ikrar ve kabul edişimiz ancak, Allah'ın emrine inkiyâd ettiğimiz ve hükmüne teslim olduğumuz içindir.
♦ Allah'ın emrine muhalefet etmeksizin, inkıyâd edenleriz, demektir. Bu Allah'a iman eden, barış ve teslimiyetten yana olan kimselerin vasfıdır. Kâfirler ise, Allah'a harb ilan etmiş kimseler diye vasfedilirler.
♦ "Biz O'na teslim olmuşlarız" sözü hasr ifâde eder. "Riya, gösteriş ve mal talep etmek gibi başka bir maksat olmaksızın, sırf Allah rızası için teslim olduk, inkiyâd ettik.." demektir. Bu ifâde, kâfirlerin hallerinin bunun aksi olduğuna dikkat çekmektedir.
Ayeti celîle îman ile açıldı, İslâm bahsiyle sonuçlandırıldı. Çünkü imanın meyve ve gayesi İslâm'ın kemalidir. Bütün Peygamberlerin üzerinde bulunduğu İslâm dini budur; önce îman, sonra ibadet... Allah'a îman etmeyenin O'na ibadet etmesi nasıl mümkün değilse, ibadetsiz îman da mümkün değildir.
Peygamberlere indirilenin bazısına inanıp bazısını inkâr eden kulun imanı iman olmadığı gibi, peygamberlerin bazısına inanıp bazısını inkâr eden kulun imanı da iman değildir.
İslam, Allah Teâlâ'ya boyun büküp teslim olmaktır. Hem İslam olup hem de Allah'ın peygamberleri ve onlara indirdiği vahiy arasında ayrım yapmak birbirine zıt şeylerdir.
İslâm, bütün peygamberlerin getirmiş olduğu dindir. Allah'ın kulları için seçip beğendiğ, temiz fıtratın dinidir. Her peygamber ve nebiye inanmayı emreden dindir. Açık seçik ve kapalılıktan uzak dindir. Kur'an gibi ebedi bir mucizenin sahibidir.
✽ Ayetin başında, ' اٰمَنَّا inandık' fiili zikredildi. Sonu da 'Biz müslümanlarız وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ' cümlesi ile bitti, muraat-ı nazırdan teşabuhel etraf.
✽ 'De ki' hitabı Efendimiz'e ﷺ olduğu halde, 'Bize indirilene inandık' şeklinde cemi zamirlerle gelmesi, tağlibtir. Delalet-i tazammuniyesi ile, iman mükellefiyeti bakımından Peygamber'in ümmetiyle aynı şekilde iman etmesinin vacip olduğunu gösterir.
✽ Dal bil işaresi ile, Efendimiz'in ﷺ ümmeti ile bütünleşip, adeta onlardan bir ferd olduğunu, eşsiz tevazusunu bildirir.
✽ 'İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına indirilen' sıfatlı kinayedir.
✽ 'Bize indirilen' nisbetli kinayedir, Kur'an-ı Kerim kastedilmiştir.
✽ 'Musa'ya ve İsa'ya verilen' de nisbetli kinayedir. Tevrat ve İncil anlaşılmaktadır.
✽ Aynı zamanda idmaçtır. Hem bütün peygamberlere verilen ortak tevhid ilkesi, hem de kitap verilen peygamberlerin kitapları, suhufları anlaşılmaktadır.
✽ 'İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunları' ittirad ve tefrîdir.
✽ Özel isimlerin zikri tazim, telezzüz ve teberrük içindir.
✽ مَا اُنْزِلَ ile مَا اُوتِيَ fiilleri arasında muraat-ı nazır vardır.
✽ 'Onların arasında بَيْنَهُمْ ayrım yapmayız' yerine 'Hiç birinin arasında بَيْنَ اَحَدٍ مِنْهُمْ ' buyrulması, itnabın iygal bölümüdür. Tekit bildirir.
✽ نَحْنُ cinas-ı kalptir.