88- Süresiz o lanetin altındadırlar. Azapları hafifletilmeyecek, kendilerine mühlet de verilmeyecek.
خَالِدِينَ فِيهَا buyruğundaki zamir, "lanet" kelimesine râcidir. Yani, "Onlar lanetin içinde ebedî kalacakları halde.." demektir.
Lanetin içinde ebedî kalmak:
a) Kıyamet gününde onlara, melekler, mü'minler ve kendileriyle beraber ateşte bulunanlar lanet eder. Onlar, bu varlıkların lanetinden kurtulamaz.
b) Lanet içinde ebedi kalmak, lanetin cezasının ebediliğidir. Lanetin cezasının ebediliği, lanetin ebediliğiyle ifâde edilmiştir.
c) Zamir, cehenneme râcidir.
Onların azabı hafifletilmez ve cezaları vaktinden başka bir vakte tehir edilmez.
Allah (c.c.) cenneti yarattıktan sonra konuş emrini verdi. Cennet şöyle konuştu:‘Bana gelen saadet bulur.’ Cebbar Allah (c.c.) ise şöyle buyurdu:
‘İzzet ve celalime yemin ederim ki şu sekiz kişi sende barınamayacaktır:
1. Devamlı içki içen
2. Zinaya devam eden
3. Koğuculuk yapan
4. Deyyus (eşini kıskanmayan, karısını yabancı erkeklerin gördüğü halde ses çıkarmayan)
5. İş başına geçtiğinde halka zulmeden idareci
6. Kadına yapılan fiilden kendisine de yapılan ya da kendisini kadına benzeten erkek
7. Akraba ziyaretinden kesilen
8. Şunu bunu yapacağını Allah adına yemin ederek söyleyip de bu vaadini yerine getirmeyen.
Bir gün bir kadın Hz. Ayşe'yi ziyaretine gelmişti. Kadın bir elini elbisesinin yeninin içinde gizliyor, kimseye göstermiyordu.
Bu durum Hz. Ayşe’nin dikkatini çekti, kadına sordu:
- Neden elinin birini yeninde gizliyorsun, hiç çıkarmıyorsun?
Kadın mahzun ve mahcup cevap vermek istemeyerek, -Bunu bana sorma ey mü’minlerin annesi! dedi.
Hz. Ayşe ona yardım etmek istiyordu. Öğrenmek için ısrar etti:
-Hayır, bunun sebebini bana mutlaka anlatmalısın!
Kadın, Hz. Ayşe’nin ısrarı karşısında anlatmaya başladı:
-Ey mü’minlerin annesi! Annemle babam hayattayken, birbirine aykırı iki dünya, iki farklı kişilikleri vardı.
Babam sadaka vermeyi, insanlara iyilik etmeyi, yoksulları, yetimleri, akrabayı, komşuyu, yolda ve darda kalmışı gözetmeyi, yedirip içirmeyi çok severdi. Elindekini avucundakini dağıtmayı isterdi. Sofrasının ve evinin misafirsiz kalmamasını arzulardı.
Annemse başkalarına bir şey vermekten nefret ederdi. Bu yüzden babama çok kızardı. Her şeyini başkalarına vermek ve aç kalmakla suçlardı hep. Ben; annemin hayatı boyunca, bir iç yağı ve eski bir elbiseden başka, kimseye bir şey verdiğini görmedim!
Annem ve babam öldükten sonra bir gece, bir rüya gördüm. Kıyamet kopmuştu. Herkes ayaktaydı.Mahşer kurulmuş, hesaba durmuş, dünyada yapıp ettikleri sorulmuş, haklarında karar verilmiş, cennetlikler cennete götürülmüş, cehennemlikler ateşe sürülmüştü.
Babamı gördüm. Huzur içindeydi ve sevinçliydi. Cennet halkının arasındaydı. Bir havuzun başında, kana kana içiyordu
Annemi de gördüm. Ayakta bekliyordu mahşer yerinde. Tir tir titriyordu korkudan. Hesabının denk gitmediği anlaşılıyordu.
Çırıl çıplaktı neredeyse. Dünyadayken yoksula verdiği bir parça eski giysiyle örtmeye çalışıyordu edep yerlerini. Bir başka fakire verdiği iç yağı kırıntısını yalayıp duruyordu. Susuzluktan kıvranıyordu. Feryat figan su istiyordu:
- Yandım susuzluktan, su, bir yudum su,su,suuuu!
Onu öyle gördükçe benim de içim parçalandı, yardımına yetişmek istedim. Babamın başında durduğu ve doyasıya içtiği havuzdan doldurduğum suyu anneme verdim.
İşte tam o sırada, uzaklardan kulaklarıma çalınan o sesi işittim:
-Kim o kadına su verdiyse eli çolak olmuştur!
Kan ter içinde uyandım. Bu elim o gün bugündür tutmuyor!
İmansız ölme tehlikesi
Mücevherleri olan, çaldırmamak için onu en gizli yere saklar. İman bundan daha az kıymetli değildir. Her an, 'İmanıma bir zarar gelir mi gelmez mi' diye düşünmek, imanı kurtarmak için çok gayret sarf etmek gerekir.
Ev halkının işlediği bir günah için veya bir haram için, 'Bu zamanda böyle olur, başka türlü olmaz' veya 'Zaman sana uymazsa, sen zamana uy' gibi şeyler söyleyerek günahı beğenmek, hafife almak küfre sebep olur. Bu kişi, ister dine hizmet etsin, ister zikir çeksin, işlediği küfrüne tevbe etmezse, Allah korusun kâfir olarak ölür.
İmanın muhafazası için bu dua sıkça yapılmalıdır: "Allâhumme sellimnâ ve sellim dînenâ velâ teslüb vakten-nez’i îmânenâ, velâ tusallit aleynâ men lâ yehâfüke velâ yerhamunâ. Verzuknâ hayraddünyâ vel-âhireti inneke alâ külli şey’in kadîr-Allah’ım bize, dinimize, imanımıza selamet ver. Senden korkmayan ve bize acımayan kimseyi bize musallat etme. Bizi dünyada ve ahirette hayırla rızıklandır. Şüphesiz Senin gücün her şeye yeter."
Müminin ileride imanının gitmesine sebep olan şeyler:
1- Bid’at sâhibi olmak. Ya’nî i’tikâdı bozuk olmak. (Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiği i’tikâddan çok az da olsa ayrılan sapık veyâ kâfir olur.)
2- Za’îf, amelsiz îmân.
3- Büyük günâhlara devâm etmek, zulmetmek.
4- Ni’met-i islâma şükrünü kesmek.
5- Sünnet üzere okunan ezân-ı Muhammedîyi dinlememek.
6- Anaya-babaya âsî olmak.
7- Doğru olsa bile çok yemîn etmek.
8- Namâzda ta’dîl-i erkânı terk etmek.
“Her kim, her gece akşamın sünnetinden sonra iki rekat kılar, her rekatta (birer kere) Fâtiha, Âyete’l-Kürsî, İhlas ve Felak-Nas sûrelerini okur, selam verince Rasûlullâh'a on kere salevât getirir, ardından da üç kere: «الَلّٰهُمَّ إِنِّي أَسْتَوْدِعُكَ دِينِي وَإِيمَانِي فَاحْفظْهُ عَلَيَّ فٖي حَيَاتِي وَعِنْدَ مَمَاتِي وَبَعْدَ وَفَاتِي حَتّٰى أَلْقَاكَ مُؤْمِناً ياَ رَبَّ الْعَالَمِينَ.» ‘Allâhım! Ben dinimi ve imanımı Sana emanet ediyorum. Hayatımda da, vefatım ânında da, ölümümden sonra da onu muhafaza et ki Sana imanlı biri olarak kavuşabileyim. Ey âlemlerin Rabbi (kabul eyle)!’ diye dua ederse; kötü sondan yani imansız ölmekten emin olur.” (İmâm-ı Demîrî, Hayâtü’l-hayevân, Ahmed ed-Deyrebî, el-Mücerrabât, sh:72-73)
Belagat
✽ خَالِدِينَ فِيهَا'daki هَا zamiri, önceki ayette zikredilen 'Lanet'e raci ise, hal söylenmiş, mahal kastedilmiştir. Çünkü lanet içine girilecek bir mekan değildir.
✽ Veya bu, lanetin onları tamamen için çekip alması, kaplaması anlamında istiare-i mekniyyedir.
✽ هَا zamiri ile, lanetin kendisi değil, cezası kastedildiyse, bu durumda sebep-müsebbep alakasıyla mecaz-ı mürseldir.
✽ خَالِدِينَ فِيهَا İçinde ebedi kalacaklar, dedikten sonra 'Onlardan azab da hafifletilmeyecek' cümlesinin gelmesi, tetmim ile itnabtır, tekit bildirir.
✽ 'Onlardan azab hafifletilmeyecek' cümlesi, istiare-i vefakiyedir. Hem azabın insana sıkıntı vermesi, hem de gerçekten sırtına yüklenecek azablar kastediliyor.
✽ وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ cümlesinde müsnedin fiil gelişi hükmü takviye eder.
✽ 'Onlara mühlet de verilmez' cümlesi tezyilin mesel tarikına cari olmayan kısmıdır.