89- Ancak bundan sonra pişmanlık duyup kendilerini ıslah edenler bu azaba uğramayacak; çünkü Allah bağışlayan ve çok merhamet edendir.
"Hakka karşı bâtınlarını tefekkür ile; halka karşı da zahirlerini ibâdetle ıslâh edip düzeltenler..." demektir. Onların tevbesi "Biz, daha önce bâtıl üzere idik" demeleriyle olur.
Günahtan hemen vazgeçmek, işlediği için pişman olmak, tevbe ettiği günahı yeniden işlememeye kesin niyet etmek ve yaptığı kötülükten tamiri mümkün olanı tamir etmek, tevbenin esaslarından ve de şartlarındandır.
"Tevbe edenler ve hallerini düzeltenler müstesna" cümlesinde hâlin ıslâhı tevbe üzerine atfedildi. Çünkü hal ve amele tesiri olmayan tevbenin hiçbir değeri yoktur. Bir çok kimse işlediği günahlardan nedamet duyup tevbe istiğfar ettikten sonra, bu günahlara yeniden döner. Bunun başlıca sebebi, tevbelerinin, kendilerini gaflet ânında ikaz etmekten ve onları amellerini ıslâh edecek yola sevketmekten uzak olmasıdır. Halbuki tevbe, amelin ıslâhında yeterli olacak derecede içten gelseydi, tekrar eski günahlarına dönmezdi.
Bu ayetin hükmüne, bir ömür boyu İslam aleyhine kararlar almış yetkililer de girer. İstifa edip, emekli olunca "Artık tevbe ettim" demesi yeterli değildir. Çünkü aldığı kararlar, yanlış yaptığı atamalar devam etmektedir. Verdiği kararları geri çevirmesi gerekir.
Bir kâfir, kelime-i tevhidi söylemekle,
Şerefleniyor ise nasıl iman etmekle,
Mümin de, küfrü mucip söylerse bir söz eğer,
Bu bir kelime ile, mâzallah küfre düşer.
Tövbe için, yetişmez şehadeti söylemek.
Lazımdır o şeyden de, ayrıca tövbe etmek.
Yani hangi kapıdan çıktı ise o eğer,
Yine aynı kapıdan girmesi icab eder.
a) Allah, dünyada iken yaptığınız kötülükleri örtmek suretiyle gâfûr; âhirette de affetmek suretiyle rahîm olandır.
b) O, cezayı kaldırdığı için gâfûr, sevap verdiği için de rahimdir.
İslam yine de küfür bataklığına saplananlara tevbe kapılarını kapatmaz. Kapılar arkasına kadar açıktır. Günahkar insana bu tevbe kapılarını çalmaktan, istiğfar edip Allah'a yönelmekten başka bir çare yoktur. Yeter ki bu kapıya doğru gelsinler, perdeleri aralamaya çalışsınlar.
Tevbenin faydası
Tevbeden sonra düzelme varsa kabulünün alametidir. Ardından gelen 'ıslah' bunu gösterir.
• Tevbe bir kuvvettir. O, her iyiliğin kalbi sayılır;
1- Tevbe yapıldığı zaman nefsin, şeytanın, kötü arkadaşların saltanatı yıkılır. Onlara harcanan kuvvet, gözüne ve kalbine gelir.
2- Tevbe ile varlık kuvvet bulur.
3- İç âlem temizlenir.
4- İçtiği su helâl, yediği yemek pak olur.
5- Şüphe ve haram korkusundan uzak işler yapar.
6- İşlerini ayık yapar.
7- Alışını verişini doğru kılar.
8- Bütün gayreti Allah’a yönelir.
9- Âdet olan şeyler gider, yerine Allah’a kulluk gelir.10- Mâsiyet kalkar, yerine itaat gelir.
11- İslâm dininin îcâplarını yerine getirir.
el-Gafûr (c.c.)
el-Gafûr ism-i şerifi ‘غفر’ kökünden gelmektedir. Kelimenin aslı örtmek, perdelemektir. Bu yüzden savaşta başı darbelerden korumak için giyilen şeye ‘miğfer’ denilmiştir. Yine 'büyük kalabalık' anlamında da kullanılır. Başı örten bez parçasına da ‘Ğaffare’ denir. Bu kelimenin, yara üzerine sürülünce iyileştiren bir bitki adından geldiği de söylenmiştir.
Allah (c.c.) Ğafir, Ğaffar, Ğafur’dur. Bu isimler örtmeye, cezalandırmamaya ve aceleciliği terk etmeye delalet eder. Mağfiret, günahları örtmektir. Örtmek ise iki türlüdür:
1- Hakkından vazgeçmek, günahları bağışlamaktır.
2- Fenalıkların üzerini örtüp başkalarının onları görmesine mani olmaktır. Dolayısıyla mağfiret, sabır, yumuşak davranma, cezalandırmadan acele etmeme, ihsan ve bağış gibi Allah (c.c.)’ın sıfatlarını kapsar.
'Gafur' ismi mübalağalı ismi fail sigasındandır. Çok bağışlayıcı demektir. Çünkü Allah (c.c.), kullarını sadece bir kere değil defalarca bağışlar. O’nun bağışlaması sayılmaz. Ancak bu mübalağa, zati değil, fiili bir sıfattır. Kulun kusuru ne kadar çok ve büyük olursa olsun saklar, meydana çıkarıp rezil rüsva etmez.
'Ğafr' düzeltmek, ıslah etmek anlamına da gelir. Bu yüzden ‘Allahümmağfirlî-Allah'ım beni bağışla' sözü ‘Beni ıslah et, düzelt’ anlamındadır. Bu isim anlam olarak ‘Afüvv’ ismine yakındır. Af, günahın silinmesini; ğafr ise silinen günahın yerine nuru yerleştirmek ve kulun kusurlarını örtmek anlamını hissettirmektedir. Bu yüzden Kuran’ın birçok yerinde 'Allah (c.c.) Afuvv’dur, Ğafur’dur' şeklinde bu iki isim birlikte gelir.
Bu mana ‘Gâfir’ ism-i şerifindeki manadan daha geniştir.
Ğafir; umumiyetle kötü ve yüz kızartıcı işleri, sözleri örten demektir. Bu sayede insanlar birbirini sever, emniyet ve itimat eder. Ğafir isminin hükmü olmasaydı insanlar birbirlerini sevemez, topluluklar oluşmazdı.
Ğafur ise; çirkinlikleri meleküt aleminden de saklayan, demektir. Melekût alemi, ruhaniler, melekler ve göze görünmeyen diğer nurani ecsamı latifedir. Maddi ecsamdan oluşan insanlık ve dünya alemi nasutun zıddıdır.
Ğaffar ismi de, mağfiret tekrarlanması babında ziyadelik ifade eder. Fakat ‘feûl' vezninde olan Ğafur, ğufranı tam olan, bütün mağfiretleri içine alan tam şümul manası taşır.
Allahu Teâlâ’nın mağfireti o kadar çoktur ki, şeytan bile ümitlenir, bağışlanmayı umar. O kadar ki, kulun kusuru dağları aşsa onu yine saklar, üzerine perde örter.
‘Bir kul günah işlediğinde ‘Ya Rabbi! Bir günah işledim’ derse Rabbi ‘Demek kulum, günahları bağışlayan ve cezalandırmayan bir Rabbi olduğunu bildi? O halde o kulumu bağışladım’ der. Sonra Allah’ın dilediği kadar bir süre geçer. Kul yine bir günah işler ve ‘Rabbim! Bir günah daha işledim, beni bağışla!’ der. Rabbi yine ‘Demek kulum günahları bağışlayan ve cezalandırmayan bir Rabbi olduğunu bildi? O halde kulumu bağışladım’ buyurur. Sonra tekrar Allah (c.c.)’ın dilediği kadar bir süre geçer. Kul yine bir günah işler ve ‘Rabbim! Bir günah daha işledim, beni bağışla!’ der. Rabbi üç defa ‘Demek kulum günahları bağışlayan ve cezalandırmayan bir Rabbi olduğunu bildi? O halde kulumu bağışladım’ der ve şöyle buyurur:
‘Artık o dilediğini işlesin.’ Hadis-i Şerif
Kula düşen...
Müslüman günah işlediğinde onu gizlemeli, açığa vurmamalıdır. Günahını yalnızca Allah (c.c.)’a itiraf etmeli ve O’ndan bağışlanma dilemelidir. Efendimiz ﷺ 'Açıktan günah işleyenlerin dışında ümmetimin tamamı affedilir' buyurmuştur.
Bu ismi bilen her müslüman, kendi günahını örtüp gizlediği gibi, başkalarının da günahlarını örtüp gizlemeli ve açığa vurmamalıdır.Rasulüllah ‘Kim bir müslümanın hata ve günahını örterse Allah (c.c.) kıyamet günü o kimsenin hata ve günahını örter’ buyurmuştur.
‘Kim dünyada bir kulun ayıbını örterse Allah (c.c.) da kıyamet günü mutlaka o kulun ayıbını örter.’
Müslüman Allah’tan bağışlanma dilediği gibi, kendisi de başkalarının hata ve kusurlarını bağışlamalıdır.
Ğafur ism-i celilinin 1286 defa tilavetine devam edenin günahlarını Allah affeder. Dünyadaki tesiri zalim ve cebbarların hırs ve gadabını söndürür. Kendine karşı gadap ve düşmanlık zarar ve tesir edemez. Gadap anında onu gören sükunet bulur. Hiddetinden eser kalmaz.
er-Rahîm (c.c.)
Ziyade merhamet edici, verdiği nimetleri iyi kullananları daha büyük ve ebedi nimetler vermek suretiyle mükafatlandırıcı.
Errahman ismi, Allah’ın ezelde bütün mahlukatı için hayır ve rahmet irade buyurmasıdır. Errahim ism-i şerifi ise mahlukatı arasında irade sahipleri için muzaaf bir rahmet-i ilahiyeyi ifade eder. İnsandan başka her mahluk, kendisi için tayin edilen hudud içinde kendisine verilen nimetlerden yaratılışın sevki ile faydalanır ve o huduttan dışarı çıkmazken irade sahibi insanlar için terakki imkanı verilmiştir. Fıtri nimetleri arttırır ve ebedileştirme imkanı vardır.
Çiğneyip geçtiğimiz ot yaprağından rüzgar dallarına kadar her şey bizim hayır ve saadetimize yarayan nimetler hazinesidir. Yaratılışımızda başka mahlukata verilmeyen bir çok kabiliyetler, azat kabul etmez köleler gibi bize tabi kılınıp emrimize verilen tabiat kanunları, hep o şanı büyük Rahman’ın ihsanıdır.
Errahim ism-i şerifine göre her gayret bir mükafatla karşılanacaktır. Errahman ismi şerifinin ifade ettiği rahmet, hiçbir türlü şarta, hiçbir kesb ve iradeye bağlı olmayarak bahşolunan rahmettir. Bu ki bütün mahlukatı kaplayan rahmet-i şamiledir, bunda çalışan, çalışmayan, suçlu, itaatli, imanlı imansız ayırt edilmez.
Errahim ism-i şerifinin ifade ettiği rahmet ise, Rahman’ın lütfu olan rahmeti iyiye kullanarak çalışanlara bir mükafat olmak üzere verilen rahmettir ki, en az bire ondur. Mesela Kur'an okumak böyledir, en azından bir harfine on hasene verilir. İhlas suresini üç defa okumak bir hatim sevabıdır. Çalışanın ihlasına göre Allah’ın hudutsuz, hesapsız mükafatları vardır. Öyle ki bir insan burada cennette gül dikebilir. Çalışanlarla çalışmayanlar aynı muameleyi görmeyeceklerdir.
Bu ism-i şerifin hükmüne göre, fikri teşebbüs Müslümanlar için en umumi ve en tabi bir haslet olması gerekir.
Rahman, Errahim ism-i şeriflerinin zevkini duyan gönüllere yeis ve ümitsizlik giremez. Ne kadar darlık ve ızdırap içine düşerse düşsün Allah’ın mutlaka onu selamete çıkaracağından emindir. Katiyetle bilir ki, o merhametlilerin en merhametlisi, kerimlerin en kerimidir.
‘Az önce dostum Cebrail (as) benimleydi. Bana ‘Ey Allah'ın Rasulü, seni hak ile gönderenin hakkı için söylüyorum. Allah'ın kullarından biri, beş yüz seneden beri bir dağ başında bulunuyordu. Genişliği ile uzunluğu otuzar arşın olan ve etrafı denizle çevrili bulunan bir dağ tepesinde oturuyordu. Orada tam beş yüz sene Rabbine ibadet etmişti. Rahman olan Allah (c.c.) da ona orada parmak kalınlığında akan bir tatlı kaynak su ile her gün bir nar yetiştiren bir nar ağacı ihsan buyurmuştu. Adam her akşam suyun başına iniyor, yıkanıp, abdest alıyor, o bir tek narı da alıp yiyerek tekrar ibadete koyuluyordu. Bu arada Rabbinden, ruhunu kendisi secdede iken kabzetmesini, kıyamet günü tekrar dirilinceye kadar, bulunduğu adaya ve cesedine hiç kimsenin muttali olmamasını ve kendisi öyle secde halinde iken diriltilmesini temenni ediyordu. Şanı yüce olan Allah, onun bu arzusunu da yerine getirdi. Hatta biz melekler yeryüzüne inip çıktığımızda onu secde halinde öylece görürdük. Ta ki Allah (c.c.) ilminde durum şöyle tezahür etti:
Kıyamet kopmuş, bütün insanlar gibi o da dirilerek Rabbinin huzuruna getirilmişti. Sonsuz kerem ve rahmet sahibi Allah (c.c.) o kulu hakkında şöyle buyurdu:’Kulumu rahmetimle cennetime koyunuz!’
O kul:
‘Hayır’ dedi, ‘amelim mukabilinde cennete koyunuz!’ Allah (c.c.) meleklere ferman etti:
-Kuluma verdiğim nimetlerle kulumun amellerini tartınız!
Kulun ameli nimetlerle karşılaştırıldı. Sadece göz nimetinin yapmış olduğu beş yüz senelik ibadetten ağır geldiği görüldü.
Bunun üzerine Halık-ı Kerim:
- Ey meleklerim, buyurdu, Kulumu cehenneme atınız!
Ve o kul derhal cehenneme doğru sürüklendi… Baktı ki kurtuluş yok, feryadı bastı:
- Ey Rabbim! Rahmetinle beni cennete koy!
Allah (c.c.) buyurdu:
- Getirin onu!
Kul tekrar ilahi huzura getirildi ve Allah (c.c.) sordu:
- Ey kulum, söyle seni yoktan kim var etti?’- Sen ya Rabbi!
- Seni yoktan var etmem senin amelin sebebiyle mi oldu, yoksa benim rahmetimle mi?
- Senin rahmetinle ey Rabbim!
- Beş yüz sene ömrü ve ibadet etme gücünü sana kim verdi?
- Sen ey Rabbim!
- Peki, dağlar arasındaki adada dağın tepesinde seni kim iskan etti? Dört bir tarafı denizlerle çevrili şu küçük adada sana tatlı suyu kim fışkırttı? Adet olarak senede bir kere meyve veren nar ağacına her gün bir meyveyi kim verdirdi? Ve sen, ruhunu secde halinde iken kabzetmemi dilemiştin. Senin muradına kim erdirdi de secdede iken ruhun kabzedildi?
- Bu da senin ikramın ey Rabbim!
- İşte ey kulum! Bütün bunlar Benim rahmetimle oldu. Ve ben rahmetimle seni cennete koydum!’
Cebrail (as) bütün bu hadiseyi anlattıktan sonra dedi ki:
- Bu işler ancak Allah (c.c.)’ın rahmetiyle olur.
✽ 'Ancak tevbe edenler' kasrı sıfat alel mevsuftur. Kasrı tayin ve ifraddır.
✽ 'مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ Bundan sonra' tabirinde ism-i işaret tahkir için geldi.
✽ Vasıtalı kinayedir. 'Adını anmaya bile gerek olmayan, bu irtidat fecaatinden sonra, kim vaz geçip pişman olur da, tekrar imana dönerse' demektir.
✽ تاَبوُا fiili اَصْلَحُوا 'ya atfedildi, aralarında vasıl, tezayuf var. Gerçek tevbe, yaptığı kötülükleri düzeltmekle tamam olur. Özellikle mürtedler gibi, küfrünü herkese ilan edip insanların kafalarının karışmasına yol açanların, tevbelerini de açıklayıp, yanlış yaptıklarını itiraf etmeleri lazımdır.
✽ تاَبوُا fiilinden sonra اَصْلَحُوا 'nun gelmesi itnabdan tetmimdir. Tevbenin ıslah ile tamamlanacağını bildirmek için getirildi.
✽ تاَبوُا fiili ile اَصْلَحُوا arasında muraat-ı nazır vardır.
✽ اَصْلَحُوا fiilinin mefulleri mahzuf, fazla sözden kaçınmak ve umum bildirmesi içindir. Yani tevbe eden, bozduğu herşeyi düzeltmeli, onun haricinde de düzeltebileceği ne varsa düzeltmeli ki geçmişteki yaptıklarına kefaret olsun.
✽ 'Muhakkak ki Allah Gafur ve Rahim'dir' lazım, onları bağışlayacak ve affedecektir, melzumdur.
✽ ‘ غَفُورٌ رَحٖيمٌ ’ onların bağışlanacağından kinayedir.
✽ Cümlenin illeti mahzuftur. Takdiri: ‘Allah onları bağışlar, çünkü O Ğafur ve Rahim’dir’ şeklindedir.