Sureler

Göster

Âl-i İmrân Sûresi 94. Ayet

فَمَنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ فَاُولٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ

94- Artık bundan sonra Allah ﷻ adına kim yalan uydurursa, onlar zalimlerin ta kendileridir.

 

Yemeklerin haram kılınması, kıblenin değişimi meselesinde nesih yoktur, diyen yahudilerin ve bunlar gibi yalan iddialarda bulunanların zalimlik damgası yediğini görüyoruz. Allah'ın buyruklarını hayata geçirmemek kötü, daha ileri gidip inkara, iftiraya kalkışmak çok daha çirkin bir rezalettir. Kendini aklamak için başkasını suçlamak, iftira atmak hele de atılan iftira Allah ve Rasulü'ne karşı olursa ne büyük şirretlik, ne adi bir yüzsüzlüktür!

Bu tür isyanlar önce nefsin kibri, ucbu, hevası, şan şöhret sevdası, tembellik belası ile başlıyor. Asr-ı saadetteki Yahudileri gözden geçirirsek; yaptıkları kalleşlikleri, Efendimiz'e düzenledikleri suikastleri, hükümleri bile bile değiştirdiklerini, vatandaşlık sözleşmelerini bozduklarını ve müslüman kadının iffetiyle oynadıklarını görüyoruz.

Küfür bir millettir. Kalpler birbirine benzer. Zaman-mekan ne olursa olsun, iman, ikan olmadıkça durum aynıdır. Böyle olmak için Yahudi ırkından olmak da gerekmez. İmansız, kibirli, hasut olmak da yeterli sebeptir.

İftiracıların, özellikle Allah'a karşı bu cüreti gösteren kimselerin zalimlikle vasfedilmesi çok manidardır. Şöyle ki; Zulüm bir şeyi kendi yerine koymamak, hakkını vermemek, haddi aşıp itidalden çıkmaktır. İster itikat, ister ibadet, ister ahlak mevzuunda olsun fark etmez. Bu haddi aşmanın en şiddetlisi, en korkuncu inanca ait olanıdır. Çünkü insanın imanı, vücuttaki kalp mesabesindedir. O durdu mu dini hayat biter. İnsanlık, insaf, adalet, sadakat diye bir şey kalmaz. Sahibi hayvandan aşağı bir derekeye düşer. Kendine verilen istidadı kötüye kullandığı için zalim vasfını alır. Hiçbir hayvan için kullanılmayan 'Zalim' vasfı, bu nedenle sadece insana verilir. Yani insanlığı aşmış, hudud-u ilahiyi çiğnemiş bedbahtlara...

Böyle insan nasıl zalim olmasın ki? Kendini yaratan, yaşatan, hayatının idamesi için her türlü imkanı ayaklarına seren, halen bütün azalarını çalıştıran, ihsanını hiç kesmeyen Rabb-i Kerimi'ni inkar ediyor. Ona isyan etmeye aldırmıyor.

İftira ve yalanlarla inkarını, küfrünü meşrulaştırmaya çalışıyor, kendine yandaş arıyor. Sapıyor, saptırıyor, fani dünyaya kanıp ebedi hayatı unutuyor. Kara vicdanını inkarın kara haberleriyle rahatlatıyor. İleriyi düşünmeden, hukukullahı, hukuk-u ibadı hesaba katmadan, süfli bir hayatı yaşıyor. Aklı, fikri, bedeni ve bütün imkanları şerre çalışıyor. Tıpkı Ebu Leheb'in 'Ben bu dini yıkmak için yığın yığın mal harcadım' demesi gibi. Onun gibi yaşıyor, onun gibi ölüp, onun gibi dirilecek.

Bütün bunlara rağmen, şanı büyük, rahmeti geniş Rabbimiz, 'İşte onlar zalimlerdir' cümlesinde mübteda ile haber arasına zamir-i fasıl getirerek haber olan 'zalimler' kelimesinin sıfat anlaşılmasına mani oluyor. Yani bu zulüm, görmek, işitmek gibi kalıcı bir sıfat değil. İsterlerse bırakabilir, vazgeçebilir, adil olabilirler. Tevbe kapısı açık, imtihan bitmiş değil, hodri meydan! Gayret kuldan, muvaffakiyet Allah'tan. O zamir aradan çıkmış olsa cümle sıfat tamlaması olarak sabitleşir, yollar kapanırdı.
 

Kim bundan sonra Allah'a iftira atarsa, işte onlar zalimlerdir.

Bu haram kılmanın Hz. Yakub tarafından olduğuna ve ondan önce haram kılınmadığına dair bir hüccet ortaya çıktıktan sonra kim Allah hakkında iftira atarsa, işte onlar Allah'ın azabına müstehak olmuş kimselerdir. Çünkü onların küfrü, hem kendileri, hem de dinden saptırdıkları kimseler için bir zulümdür.

Yani Allah peygamberlerini gönderdikten, kitabını indirdikten sonra kim Allah'a iftira edecek olursa, 'Allah şunu helal kılmıştır, bunu haram kılmıştır' diye Allah'ın helal kıldığını haram, haram kıldığını helal sayan şeyler söylerse, onlar zalimlerin ta kendileridir. Günümüz için de aynı ayetler geçerlidir. Şu anda da insanlar helal olan bir çok şeyi haram kılmış, dinin har am kıldığı şeyi de helal kılmışlar, bunu kanunlarla korunur hale getirmişlerdir. Allahu Teala onlar için 'İşte zal imler onların ta kendileridir' buyuruyor.
 

Hz. Ömer halife iken huzuruna bir hırsız getirdiler. 'Niçin hırsızlık yaptın?' diye sorunca, hırsız; 'Çaldıysam Allah'ın takdiridir. Allah benim çalmamı takdir etmiş ki çaldım' dedi.

Hz. Ömer bu sözleri söyleyen hırsıza iki ceza birden verdi: Hem elini kestirdi, hem de dayak attırdı. Hadiseye şahit olanlar, neden böyle yaptığını sordular. Hz. Ömer şu cevabı verdi:

- Hırsızlık yaptığı için elini kestirdim. Allah'a iftira attığı için dayak attırdım. İftira atanın hakkı dayaktır!

 

İftira

İftirâ kelimesi ve türevleri, Kurân-ı Kerim’de toplam 60 yerde geçer. Bâtıl, boş, yalan, asılsız ve iftira anlamına gelen “zûr” kelimesi de Kuran’da 4 yerde geçer. İftirâ ve hayrette bırakan şenî ve yalan söz anlamına gelen bühtân kelimesi ise 6 âyette kullanılır.

İftira; olmayan bir şeyi olmuş gibi anlatmak veya nakletmek, birine asılsız yere bir suç yükleme, başkalarına kara çalmaktır.

Gıybet, başkası hakkında ileri geri konuşmak, başkalarını memnun olmayacakları şekilde anmak, iftira ise; aslı astarı olmayan kötü şeyleri başkaları hakkında uydurup söylemek, hatta bunu yaymaktır.

Hz. Peygamber İslâm’a yeni girenlerden biat alırken Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, tevhid, hırsızlık ve zinâ yanında; iftirâ etmemeyi de zikredip bu konuda da söz almıştır. Çünkü iftirâ İslâm’a girer girmez bir müminin hemen bırakması gereken çok önemli bir suçtur. Yine Kur’ân-ı Kerim, Rasûl-i Ekrem’e biat etmeye gelen kadınlar heyetinden, iftirâ uydurmama konusunda da biat etmelerini emreder (Mümtehine,12).

İftirâ bir yalan türüdür, hem de yalanın en çirkinlerindendir. O yüzden yalanla ilgili tüm uyarılar, aynı zamanda iftirâ için de, hem de daha ağır bir şekilde geçerlidir. İftirâda kesin ve büyük çapta kul hakkı sözkonusudur.

İftira huyunun sebebi, yükselme ve dünyalık toplama arzusudur. Veya kıskançlıktır, bir kimseyi, bir şeyi elde etmek veya o şeyi başkalarından kıskanıp, zarar verme düşüncesinden kaynaklanır. İnsanoğlunun çeşitli arzu ve beklentileri vardır. Bu beklentilerine bazen erişemeyebilir. Böyle bir durumda, bazıları kendi kaderine râzı olurken; bir kısım insanlar da arzu ettiklerini zorla elde etmeye çalışırlar. Her halükârda, dünya için önemli olan bir nesneye karşı olan zaafın neticesinde iftira yapılır.

İftirâda birisinin, birilerinin huzurunu, mutluluğunu bozmak gâyesi güdülür. Rûhî, psikolojik bir acı, elem, sıkıntı, eziyet vermek hedeflenir. İftirâya uğrayan bütün benliğiyle bu ıstırabı hisseder. Bu psikolojik saldırı fiziksel işkenceden daha ağır bir yüktür. İftirâ, âdetâ insanın rûhunu dövmek, yumruklamak, kesmek, yakmak, kurşunlamak gibidir. Bu acılara dayanamayan ruh, rahatsızlığını bedene yansıtır, hastalıklar meydana gelir. Son derece tahrip edici, iftirayı yapan için de, iftira edilen için de oldukça rahatsız edicidir.

İftiradan dolayı zarara uğrayan kişi mazlum konumundadır. İftira eden günün birinde bu yaptığı çirkin işin zararını mutlaka görür.

İftira sonucunda insanlar arasındaki sevgi ve dostluk zayıflar; dayanışma ortadan kalkar. İnsanlar birbirine güvenmez olurlar. Bu güvensizlik, sosyal hayatı felce uğratır. İftira, toplumdaki güzellikleri yakan bir ateştir.

Yapmadığı bir suçla itham edilmesini bir yana bırakalım, insan yaptığı bir hatanın bile başkaları tarafından dile dolanmasından rahatsızlık duyar, incinir. Bir insanın diğer insanlardan beklediği şey, takdir edilmek, onların tahsînine, iltifatına mazhar olmaktır. İnsan, bundan mutluluk duyar. Bu doğal beklentisinin tam tersi bir tutumla, hele de iftirayla karşı karşıya gelen insan bir yıkım ve çöküş yaşar.

İftira, adâletin etkisini kaybettiği zamanlarda yaygınlaşan ahlâkî bir hastalıktır. Çünkü adâletsizlik ve tâkipsizlik, kötü fiillerin yaygınlaşmasına yol açan başıboşluğa sebep olur. İftiranın en ağırı namus üzerine atılan iftiradır.

Kuran’ın ifadesiyle, şirk koşanlar, zulme sapanlar, din adına yalan söyleyenler, ya da kendi kafalarından din uyduranlar, Allah adına aslı astarı olmayan inançlar ve hükümler uyduranlar iftira içindedir. İftiranın bu çeşidi çirkinlik bakımından daha kötü, zarar verme bakımından daha geniştir.

Günümüzde iftira kampanyaları medya tarafından tehlikeli bir şekilde yapılmaktadır. Medya sahiplerinin, yazarların, muhabirlerin işlerini titizlikle yapmaları, toplumu birbirine düşürecek işlerden kaçınmaları gerekir. Yeterli araştırma yapmadan müslümanlar hakkındaki hususları, yabancı ve yabancılaşmış yerli ajansların haberlerini hemen tasdik edip doğru diye etrafa yaymak, tamamen iftira suçunu işlemektir.

✦ Kim bir mü'mini bir münâfığa (gıybetçiye) karşı himâye ederse, Allah da onun için, Kıyâmet günü, etini cehennem ateşinden koruyacak bir melek gönderir. Kim de müslümana kötülenmesini dileyerek bir iftira atarsa, Allah onu, Kıyâmet günü, cehennem köprülerinden birinin üstünde, söylediğinin (günahından temizlenip) çıkıncaya kadar hapseder. Hadis-i Şerif

✦ İftira yönüyle insanların en büyüğü, bir adamı hicveden ve tümüyle bir kabileyi hicveden kimsedir. Kezâ, babasını inkâr edip annesini zinâ ile itham eden kimse de böyledir. Hadis-i Şerif

✦ Benim ağzımdan yalan söylemek, başka bir kimse ağzından yalan söylemek gibi değildir. Kim bile bile benim ağzımdan yalan uydurursa, ateşteki yerine hazırlansın. Hadis-i Şerif

✦ Benden çok hadis rivâyet etmekten kaçının. Her kim benim üzerimde (benim ağzımdan) bir şey söylemek isterse, hak veya doğru söylesin. Kim, benim söylemediğim bir sözü, kasden uydurup bana isnad ederse, cehennemdeki yerine yerleşsin. Hadis-i Şerif

✦ Kim yalan olduğu zannedilen bir sözü benden (bana nisbet ederek) rivâyet ederse, kendisi de yalancılardan biridir. Hadis-i Şerif

✦ Üç şey yalan ve iftirânın en büyüklerindendir:

    1- Kişinin, kendi babasından başkasına nesep iddia etmesi;

    2- Rüyâsında görmediği bir şeyin kendisine rüyâda gösterildiğini iddiâ etmesi;

    3- Rasûlullah’ın söylemediği bir şeyi ‘söyledi’ demesi. Hadis-i Şerif

✦ Âhir zamanda birtakım deccallar, yalancılar çıkacak. Size, sizin ve babalarınızın işitmediği hadisler getirecekler. Aman onlardan sakının! Sizi sapıtarak fitneye düşürmesinler! Hadis-i Şerif

✦ Her işittiğini söylemek, bir insana yalan olarak kâfîdir. Hadis-i Şerif

✧ İftira, kılıçtan daha zâlim bir silâhtır, çünkü iftiranın açtığı yaralar hiçbir zaman kapanmaz.

✧ Bir iftira, başka iftiralar doğurur ve yerleştiği yerde sonsuza kadar kalır.

✧ Hiçbir şey iftira kadar yüksek bir hıza sahip değildir; bu kadar kolaylıkla söylenemez; bu kadar kolaylıkla inanılmaz ve bu kadar geniş alana yayılmaz.

✧ İftira kötü köpek gibidir, kaçanın ardından ürür, pervâsızca yüzüne baktın mı sesini keser.

✧ İftira, eşek arısına benzer, onu ilk vuruşta öldüremeyecekseniz, hiç dokunmamak daha iyidir.

✧ İftira korkunç bir şeydir. Onu yok etmeye çalışırsanız, kuvvetlenir, canlanır. Kendi haline bırakırsanız, kuvvetini yavaş yavaş kaybeder, sonunda yıkılır gider. İftiraya en iyi cevap, sessiz kalarak verilir. İnsan iftirayı ancak önem vermemekle yenebilir.

✧ İftira; edileni değil, edeni kirletir. İnsan, genellikle başkalarına sürmek istediği çamura bulanır.

✧ Buz kadar lekesiz, kar kadar temiz olsan bile, iftiradan kurtulamazsın.

✧ ‘Allahu ekber’ diye tekbir alınca kalbin dilini yalanlamasın. Allah (cc) senin yalancı olduğunu bilir. Eğer hevan Allah’ın emirlerinden daha galipse sen Allah’tan daha çok hevana itaat ediyorsun demektir.

✧ İki yüzlülüğü, dalkavukluğu beceren, iftirayı da becerir.Bir insan için en büyük meziyet “emin” bir şahsiyet olmaktır. Her manasıyla güvenilir bir insan olmak ve çocuklarımızı da bu yolda terbiye etmek, şahsımız için en büyük vazifedir.

 

Belagat

 افْتَرٰى ile الْكَذِبَ  arasında muraat-ı nazır vardır.

 İftiranın yalan olduğu zaten açıktır, 'Kim Allah'a yalan iftira ederse' cümlesinde meful olarak الْكَذِبَ 'nin gelmesi, itnabdan iygaldir.

 ' مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ Bundan sonra'; vasıtalı kinayedir: Yani; Tevrat'ta yazılı ayet ve hükümleri okuyup, neyin helal kılındığı iyice anlaşıldıktan sonra...

 'İşte onlar zalimlerin ta kendileridir' Dal bil ibaresiyle; ayetleri gizlemenin bir haksızlık, zulüm olduğunu bildirir.

 الظَّالِمُونَ 'de müsnedin marife gelmesi; marifeyi marifeyle tarif, tahsis ve müsnedin kemalde büyüklüğünü bildirmek içindir. Yani onlar zalimlikte son derece ileri gitmiş, iyice haddi aşmışlardır.