96- İnsanlar için konulan (inşa edilen) ilk mabed, şüphesiz ki mübârek ve alemlere hidayet olan Mekke’deki Kabe’dir.
Âyetin öncesiyle münasebeti
• Bu âyet, önceki âyette geçen "Hanîf olan İbrahim'in dînine uyun" emrinin gerekçesini açıklar mahiyettedir. Çünkü bu bina insanların hidayeti, putperestliğin yıkılıp tevhidin yerleşmesi için gönderilen hanif dinin sembolüdür. Zira Hz. İbrahim dininin en büyük şiarı hacc ibâdetiydi.
• Bir önceki âyet, Yahudilerin itiraz ettiği nesih meselesinin caiz olduğunu açıkladı. Bütün yiyecekler İsrailoğullarına mubah iken, daha sonra bazısının haram kılındığı söylenerek delil getirildi. Hz. Peygamber'in neshedildiğini bildirdiği hükümlerin en önemlisi kıble meselesidir. Bu âyet de Kabe'nin kıble olmasının sebebini açıkladı.
• Yahudi ve hristiyanlar, Hz. İbrahim'in dini üzere olduklarını iddia ediyorlardı. Allahu Teâlâ Kâbe'ye haccın Hz. İbrahim'in dininden olduğunu söyleyerek onların yalancı olduklarını bildirdi. Çünkü yahudi ve hristiyanlar haccetmiyorlardı.
Kabe, mâbed olarak yeryüzünde yapılmış ilk binadır ve tarih boyunca saygınlığını korumuştur.
Kabe'yi inşa eden Hz. İbrahim Hz. Musa'dan yaklaşık 900 yıl önce yaşamıştır. Mescid-i Aksa ise Hz. Musa'nın İsrâiloğulları'nı Mısır'dan çıkarmasından sonra 480-487 yıllarında Hz. Süleyman tarafından yapılmış ve onun krallığı zamanında kıble olmuştur.
Beytullah inşâ edilme bakımından ilk olduğu gibi, mübarek ve hidâyet vesilesi olma bakımından da ilktir. Allahu Teâlâ, yeryüzünü yaratmadan iki bin yıl önce Kâbe'nin yerini yaratmıştır, temeli en altta bulunan yerin yedinci tabakasına kadar uzanır.
✦ Allahu Teâlâ meleklerini gönderip, onlara "Yeryüzünde benim için Beyt-i Ma'mur gibi bir ev yapın" dedi. Allahu Teâlâ, gökteki (meleklerin) Beyt-i Ma 'mûr'u tavaf etmeleri gibi, yeryüzündeki herkesin de o evi (Kâ 'be'yi) tavaf etmelerini emretti. Bu iş, Hz. Âdem'in yaratılmasından önce idi." Hadis-i Şerif
Beytullah, yer ve gök yaratılırken su üzerinde yaratılan ilk evdir. Allahu Teâlâ onu, yeryüzünü yaratmadan iki bin yıl önce yaratmıştır. Arş suyun üzerinde iken Kabe beyaz bir köpük şeklinde yar atılmış, sonra yeryüzü o köpüğün altından yayılıp düzenli halde meydana getirilmiştir. Adem (as) cennetten yeryüzüne indirilince melekler ona 'Bu Beyt-i Muazzama'yı tavaf et. Biz bunu senden iki bin yıl önce tavaf ettik' demişlerdir.
Ey Beytullah yolcusu, Ey Fazilet zengini;
Meleklere vermedi, Rabb'im senin dengini.
Ah! Bir görsen yüzünün, o nûrâni rengini;
Ne mutlu ki, en kârlı ticaret şimdi senin;
Karşılığı yüzbindir, Kâbe'de bir secdenin...
Hz. Âdem (as), yeryüzüne indirilince yalnızlıktan şikâyet etti. Allahu Teâlâ ona, Kâbe'yi yapıp, tavaf etmesini emretti. Kabe, Hz. Nuh zamanına kadar ayakta kaldı. Tufân'da Beytullah aynı yerinin hizasında, yedinci semâya kaldırıldı. Şimdi orası Beytü'l-Mâmur olarak bilinmekte olup günde yetmiş bin melek tarafından tavaf edilir. Tavaf edenlere bir daha kıyamete kadar sıra gelmez.
Tufandan sonra, Allahu Teâlâ Hz. Cebrail'i Hz. İbrahim'e göndererek, yerini gösterip, Beytullah'ı yeniden yapmasını emredinceye kadar Kâbe'nin yeri belirsiz kaldı.
✧ Yüce Allah meleklere yer yüz ünde bir ev bina etmelerini ve etrafında tavaf etmelerini emretti. Bu; Hz, Adem'in yaratılışından önce olmuştu. Daha sonra Hz. Âdem, bu evin yapab ildiği kadarını bina etti ve onu tavaf etti. Ondan sonra diğer peygamberler de böyle yaptı, Sonra da onun inşasını Hz. İbrahim tamamladı. Hz. Ali
✧ Makam-ı İbrahim'de ve Makam-ı İbrahim'in altında bulunan bir kitabede şöyle yazılıdır: "Ben, Mekke'nin sahibi olan Allah'ım. Mekke'yi, güneşi ve ayı yarattığım gün yarattım ve şu iki taşı koyduğum gün onu da harem bölge kıldım. Onu, yedi melâike ile çevreledim." İbni Abbas
✧ Ebu Zer anlatır: "Ey Allah'ın Rasulü, yeryüzünde yapılan ilk mescid hangisidir?" diye sordum. Rasulullah ﷺ şöyle buyurdu:
- Mescid-i Haram'dır.
- Ondan sonra hangisidir?
- Mescid-i Aksa'dır.
- Aralarında ne kadar zaman geçmiştir?
- Kırk yıl.
Bal arısının çiçeklere ve kovana olan isteği, balığın suya olan ihtiyacı ne ise, ruhun da Yaratan'a olan ihtiyacı odur. Arı çiçekten ve kovandan yoksun kalınca nasıl ölüme mahkûm ise, ruh da Allah'a olan arzusundan koparıldığında, ölüme mahkûmdur. Ruhun ölümü, insanı doğan, yaşayan, ölen ve son unda bir yığın gübre haline gelip başka hiçbir hayatı ve hayat hakkı olmayan bir varlık haline getirir.
Beşer ruhunun bu arzusu, yeryüzünde gerçek dengeyi sağlamış, maddeyle ruh arasında bağ kurmuştur. Ancak mill etler ve toplumlar dinde ayrılığa düşmüştür. İslâm; bu ayrılığı gidermek, insanları kardeş yapmak için yeryüzüne, konulan ilk mabedin, en doğru yolu gösterdiğini, toplumların ortak merkezinin bu olduğunu ilân etmiştir.
✦ Mescid-i Haramın, mescidime üstünlüğü, mescidimin diğer mescidlere üstünlüğü gibidir. Hadis-i Şerif
• Hz. İbrahim Hz. Süleyman'dan derece bakımından daha büyük, fazilet bakımından daha üstündür. Bu bakımdan Kâbe, Beytu'lMakdis'ten daha şereflidir. Allahu Teâlâ Hz. İbrahim'e "Bana hiçbir şeyi ortak koşma, beytimi tavaf edenler, kıyam edenler, rükû ve secde edenler için iyice temizle" (Hacc, 26) buyurdu. Bu emri tebliğ eden, Cibril'dir. Bu sebepten dolayı, alemde Kâbe'den daha şerefli bir bina yoktur. Çünkü onun yapılmasını emreden Cenâb-ı Hak; plânını çizen Cibril; mimarı Halilullâh, onun çırağı da Hz. İsmail'dir.
• Şeytan taşlanan yerde biriken taşlar daima azdır. Binlerce seneden beri, her sene taş atanların sayısı arttığı ve her kişi yetmiş taş atmasına rağmen, oraya atılmış olan taşlar bir araya getirilse, bir sene zarfında atılan taşlar kadar bile olmaz!.. Halbuki şeytan taşlanan bu bölge ne bir sel yatağı, ne de şiddetli rüzgârların estiği bir yerdir.
"Haccı makbul olan kimselerin attığı taşlar semâya yükseltilir" şeklinde rivayetler de vardır.
• Kuşlar havada uçarlarken üzerinden geçmeyip, Kâbe'ye yaklaştıklarında oradan saparlar.
• Kâbe'nin civarında, köpek ve ceylân gibi birbirine düşman yabani bazı hayvanlar, birbirine eziyet etmeksizin bir arada bulunurlar.
• Hz. İbrahim, "Ya Rabbi, burasını emin bir belde yap!" (Bakara, 126) şeklinde duâ etmişti. Bu duasının bereketi sebebiyle Mekke'de ikamet eden herkes yağma ve baskından emindir. Cenâb-ı Hak "Onlar, çevrelerinde insanlar zorla kapılıp götürülürken, orayı emin bir yer yaptığımızı görmediler mi?" (Ankebût, 67) buyurmuştur. Tarihte bir zâlimin Kâbe'yi yerle bir edip, Mekke'yi tamamen harap ettiği nakledilmemiştir.
• Ebrehe el-Eşrem, Kâbe'yi tahrib etmek için fillerden kurduğu ordularını Mekke'ye yöneltti. Kureyş de bu orduya karşı koymaktan âciz kalıp, Mekke'den ayrılarak onu Kâbe ile başbaşa bırakınca, Allahu Teâlâ Ebrehe ordusunun üzerine bölük bölük kuşlar salıverdi. Ebrehe ve askerleri, o küçük taşlarla helak olmuşlardı. Bu olay, Kâ'be'nin şerefine delâlet eden bir mu'cize, Hz. Muhammed'in nübüvvetine bir irhas (müjdeci) olmuştur.
• Allahu Teâlâ Kâ'be'yi, ziraata elverişli olmayan bir vadiye yerleştirmiştir. Bunun hikmetleri şunlardır:
♦ Allahu Teâlâ Harem'inde ikamet edip Beyt'ine hizmet edenler, sadece kendisine tevekkül etsinler diye, kendisi dışındaki şeylere karşı besledikleri ümidi kesmiştir.
♦ Zâlim ve zorbalar, sadece dünya güzelliklerini ve nimetlerini arzular. Dünya nimetlerini Kâbe'de bulamadıkları için, orada ikamet etmezler. Allahu Teala o bölgeyi, dünyaya düşkün olanlardan temiz tutma maksadıyla dünyevi güzelliklerden mahrum etmiştir.
♦ Allah, hiç kimse ticâret için oraya yönelmesin, sadece ibâdet ve ziyaret amacıyla gidilsin diye, Harem'i böyle kurak yapmıştır.
♦ Allahu Teâlâ evlerin en şereflisini, dünyadan çok az nasibi olan bir bölgeye yerleştirerek fakirliğin şerefini izhar etmiştir. Sanki şöyle demek istemiştir. "Ben, fakirleri, dünyada emin belde'nin sakin ve mukimleri kıldım. İşte bunun gibi, onları, ahirette de emin makamların ehli yapacağım. Dünyada, onlar için emniyetli bir beyt, âhirette de emniyetli bir yurt vardır."
♦ Cenâb-ı Hak sanki şöyle demektedir: "Kâbe'yi, dünya nimetlerinden uzak bir bölgeye yerleştirdiğim gibi, marifetullah Kâbe'sini de dünya muhabbetinden hâlî kalpte yaratırım.
'İnsanlar için konulan evlerin ilki' ifadesi; Ka'be'nin Allah'ın yarattığı ilk ev veya yeryüzünde ortaya çıkan ilk ev olduğu manasına gelmez. O evin "insanlar için yapılmış" olması, bütün insanlar arasında ortak bir ev olmasını gerektirir. Diğer evlerin ise, her biri bir kişiye aittir. Müstakil evlerin hiçbiri bütün insanlar için konulamaz. Beytullah'ın herkes arasında müşterek olması, ancak ibâdet için yapılması ve insanların kıblesi olması bakımından olabilir. "Allah insanlar için bir beyt (ev) kurdu" demek, onlar için ibadet edec ekleri bir yer belirledi, tayin etti demektir.
Bir adam Hz. Ali'ye; Beytullah'ı bana anlatır mısın? O, yeryüzünde yapılan ilk ev midir?" diye sordu. Hz. Ali de "Hayır, Nuh kavmi, Hud kavmi ne olacak? Onlar evsiz mi yaşadılar? Kabe mübarek bir ev olarak ve hidayet rehberi olarak yapılan ilk evdir (yani "Ka'be ibadet için yapılan ilk evdir)" diye cevap verdi.
Ka'be'nin, namazların kıblesi, hacc yeri ve ibâdetlerin sevaplarının arttığı bir mahal olması da onun insanlar için konulmuş olması manasına gelir. (Sebep olan insanlar söylenmiş, müsebbep olan amelleri kastedilmiştir.)
Bekke, Kabe'nin yer aldığı şehrin isimlerindendir. Mekke'nin bir diğer telaffuz şeklidir. “Bekke" ve "Mekke" lafızları, aynı şeyin iki ismidirler. Çünkü bâ harfiyle mîm harfi, mahreç bakımından birbirine yakın olan iki harftirler. Bu sebeple bu harflerden her biri, diğerinin yerine kullanılmıştır.
• Bu kelime, birbirini savuşturmak, defetmek anlamına gelen الْبَكُّ kelimesinden türemiştir. İnsanlar tavafta birbirini sıkıştırarak izdihama sebebiyet verdikleri için, Mekke'ye Bekke denilmiştir.
• Mekke şehrin adı, Bekke ise Mescid-i Harâm'ın inşa edildiği yerin adıdır. Hac ve umre zamanında insanlar burada Kabe'yi tavaf ederken kalabalıklar meydana getirdikleri için "izdiham meydana gelen yer" anlamında mecazen bu alana "Kalabalık" denmiştir. Asıl mânâsı ise "Kalabalık yer" demektir.
• Bekke, aynı zamanda "Büyüklük taslayanları, en zalim despot insanları bile kahreden ve boyun eğdiren" manâsına gelir. Çünkü; oraya hangi zalim saldırmışsa, Allah onun belini mutlaka kırmıştır. Muhyiddin-i İbn-i Arabi; "Mekke'ye, Bekke denilmesi, Allah'ın oraya kötülük yapmak isteyen diktatörlerin başını gövdesinden ayıracağını belirtmek içindir" der.
• Bekke; Hz. İbrahim'in dili olan Keldânîce'de "belde" anlamındadır. Hz. İbrahim, eşi ve oğlu İsmail'i yerleştirdiği Mekke'nin ortasındaki vadinin belde haline gelmesi için oraya bu ismi vermiştir.
Üç kimse Allah'ın himayesindedir:
1- Mescid'de bulunan,
2- Gazaya çıkan,
3- Hacca giden. Hadis-i Şerif, Ramuze'l ehadis
Mekke, Arap yarımadasının Hicaz bölgesinde Kızıldeniz sahilindeki Cidde Limanı'na 60, güneyindeki Tâif şehrine 90, kuzeyindeki Medîne-i Münevvere'ye 420 km. uzaklıktadır. Deniz seviyesinden yak laşık 300 m. yüksekliktedir.
Mekke kelimesinin anlamı;
♦ Bu şehir günahların tamamını giderdiği için Mekke denilmiştir.
♦ 'Mekk' kelimesi; sütü annesinden iyice çekmek, sömürmek anlamındadır. Burası, dünyanın dört bir yanından insanları cezbettiği için mecazen bu adı almıştır.
♦ Suyu az olduğu için böyle isimlendirilmiştir. Mekke, yeryüzünün göbeğinde yer alır. Kaynaklar ve gözeler Mekke'nin altından kaynar. Yeryüzünün tamamı, Mekke'nin altındaki kaynaktan suyunu çeker.
♦ Bu şehre gelmek isteyen kimsenin karşı karşıya kaldığı zorluklar dolayısıyla kemikten adeta iliğini çıkaracak kadar sıkıntılarla karş ılaşmasından ötürü bu isim verilmiştir.
♦ Orada zulme sapan kimseleri helak etmesi ve imkânlarını eksiltmesinden dolayı bu şehre 'Mekke' ismi verilmiştir.
"Mekke" ile "Bekke" kelimelerinin farklı olduğu da söylenmiştir:
♦ Bekke, sadece Mescid-i Haram; Mekke ise bütün Harem bölgesine verilen addır. Bekke, kalabalık ve itişme manasından türetilmiştir. Bu ise ancak tavaf esnasında Mescid-i Haram'da olur.
♦ Mekke, hem Kâ'be'nin hem de tavaf edilebilen yerlerin adı; "Bekke ise bu bölgenin adıdır.
Kur'ân-ı Kerîm'de bu şehrin Bekke'den başka şu isimleri zikredilir: Mekke, el-beledü'1-emîn, harem, âmin, ümmü'1-kurâ.
Mekke, bütün beldelerin kökü olduğu ve yeryüzü onun altından yayıldığı için Ümmü'l-Kurâ (Beldelerin anası) diye adlandırılmıştır.
Mekke’nin bunlar dışında birçok ismi vardır: Beytü'l Atîk, Beytü'l Haram, Me'mun, Ümmü Rahm, Küveysâ, Beşâşe, Hatime (kendisini hafife alanları kırıp döker), Salah, Arş, Gadis (çünkü bu şehir günahlardan temizler), Mukaddes, Nasse, Basse, Nesase, Beled, Beniyye.
Mekke dünyanın en kutsal şehridir. Mekke'nin yer aldığı bölge her şeyden önce "mukaddes, saygınlığı korunan ve içinde kan dökmekten sakınılan yer" anlamına gelen Harem adıyla anılmaktadır.
Suriye ile Yem en arasındaki kervan yolunun ortasında bulunan Mekke, kuzeyde Filistin, Suriye ve Irak; güneyde Yemen ve Habeşistan gibi bölgeler arasında yer alması sebebiyle tarihte büyük bir önem kazanmış ve ticarî şöhrete sahip olmuştur.
Müslümanların kıblesi olan Kabe'nin ve zemzem suyunun bur ada bulunması, Hz. Peygamber'in burada doğup büyümesi, ilk vahyin bu radaki Hira/Nur dağında gelmeye başlaması ve Hz. Peygamber'in Hz. Ebû Be kir'le birlikte hicret ederken sığındıkları Sevr mağarasının Mekke civarınd a bulunması şehrin kudsiyetini arttırmaktadır.
Mübarek; çok hayır, bol menfaat demektir. "Bereket"in iki manası vardır:
a) Artmak ve çoğalmak. Taatlar orada yapıldığında, sevapları daha fazla olur.
Mekke, yeryüzünün köşe ve bucaklarında bütün namaz kılanların yöneldiği merkezdir. Bu namaz kılanların arasında ruhları ulvi, kalpleri kudsi, sırları nurlu, içleri Rabbani şahıslar bulunmaktadır. Bu temiz ruhlar marifetullah Kâbe'sine yönelirken, bedenleri de hissi Kâbe'ye yönelir. Onların ruhlarının nuru ile, Kâbe'nin nuru birleşir. İlâhî nurlar kalbinde artar, o ruhanî ışıkların parıltıları gönlünde büyür. Kabe'nin mübarekliği bu anlamı taşır.
b) Devamlı olmak... Allahu Teâlâ devamlı, ezelî ve ebedî olduğu
için "Tebârekellah" denilir. Hangi şey sabit olur, devam ederse bereketlenmiş olur.
Kâbe'de tavaf edenler, ziyaretçiler, namaz kılanlar eksik olmaz. Tavaf, rüku, secde, itikaf hiç kesilmeden devam eder. Ayrıca yeryüzünün küre şeklinde olması da daima Kabe'ye yönelik namaz kılınmasını sağlar. Yeryüzünde her saat, bir yerde sabah vakti; diğer bir memlekette öğle; bir başka taraf için ikindi; bir ülke için akşam; bir diğer bölgede de yatsı vaktidir. Her an Kâbe'ye yönelinir. Ve Kabe binlerce yıldır aynı hal üzere devam etmiştir.
Kâbe "bereket kaynağı"dır, yüce Allah bu mabedi ve çevresini maddî-manevî bereketlerle donatmıştır. Burada yapılan ibadetlerin sevabı diğer mâbedlerde yapılanlardan daha fazladır, şartlarına uygun olarak yap ılan hac da hacının bağışlanmasına, cennete girmesine vesiledir.
Maddî bereketine gelince; Mekke ziraata elverişsiz bir vadide kurulmasına rağmen çeşitli bölgelerde yetiştirilen her tür sebze, meyve ve diğer ürünler buraya bolca gelmekte ve burada yaşayanların rızıkları temin edilmektedir.
Bugün Mekke'de yaklaşık 1 milyon nüfus vardır. Ayrıca her yıl hac mevsiminde 3 milyon dolayında hacı burayı ziyaret ettiği halde yiyecek içecek bakımından hiçbir sıkınt ı çekilmemektedir.
İstanbul şehrine dışarıdan 2 milyon insan gelse kıtlık başlar. Orada ise kimse aç kalmaz. Her tarafta ekmek ve su boldur. İstanbul'da su suzluk çekilir, çöl ortasında susuzluk duyulmaz. Bu bolluk petr ol olduğundan, dünyanın dolarları oraya aktığı için veya Suud hükümetinin tedbirinden dolayı değildir. İbrahim aleyhisselamın duası iledir. Allahu Teala her çeşit ürünün oraya toplanacağını vaad etmiştir.
Allah her dönemde Harem-i Şerif'in bereketi için bir vesile halk etmiştir. Eskiden Osmanlı devleti surra alayları çıkarırdı. İstanbul'dan sandıklarla altın gider, hacılardan önce oraya varır ve bütün ihtiyaçlar karşılanırdı. Hz. Ömer, Hz. Ebu Bekir, Hz. Osman, Hz. Ali dönemlerinde bir tarafta Kudüs fethedilmiş, bir tarafta Azerbeycan'a ka dar ordular gelmişti, güçlü bir devlet vardı. Onların imkanlarıyla Harem yine bütün nimetlerin toplandığı yer olmuştu.
Allahu Teala tarihin güçlü devletleri; Abbasiler, Selçuklular, Osmanlılar oradan gidince toprağın altından petrol çıkararak, bütün yolları oraya çevirmiştir. Dört mevsimin nimeti orada toplanır. Bir Japon kendi ülkesinde, henüz kendi malını görmeden oraya gelir.
Alem-i sağir olan insanda Kabe de vardır. O; insanın sadrı olan Bekke'ye konulmuş kalp Kabesi'dir, mübarektir, hidayettir. O; bütün vücudun azalarını cudu ile Allah'a yönlendirir. Zira nur-u ilahi hangi kalbe girerse orayı genişletir. Artık onunla işitir, onunla görür. Onunla düşünür, onunla yürür, onunla tutar, onunla hareket eder, onunla sükun bulur. Talib onunla matluba ulaşır, maksuda erer.
1799’da Kabe yakınındaki mübârek taşlardan biri çalındı. Ertesi gün Mekke’de bulaşıcı bir hastalık baş gösterdi, birkaç kişinin ansızın ölümüne sebep oldu. Hastalığın etkisi günden güne arttı. Ramazan’ın sonlarında ölenlerin sayısı günde kırk kişiyi buldu. Bu taş aklı pek başında olmayan birinin evinde bulundu ve yerine konar konmaz hastalık kesildi; artık hiç ölen olmadı. Taşın çalındığı yer Kabe’nin sol tarafında olup Hz. İbrahim’in Kabe’yi yaparken çamur kardığı çukur olarak tanınırdı. Şimdi mermerle döşenmiştir.
Kabe'nin "âlemler için bir hidayet kaynağı" olması, Allah'ın birliği (tevhid) inancının ilkelerini yansıtan özelliklere sahip olmasıdır. Her gün beş vakit namazda dünyanın her tarafından müslümanların buraya yönelmeleri, İsl âm'ın beş şartından olan hac ibadetinin burası ziyaret (tavaf) edilerek yerine getirilmesi, her mevsim yapılan umre ziyaretinin burada gerçekleşmesi, hac ve umre ziyaretlerinde Allah'ın varlığının, birliğinin, ortaksız, benzersiz ve noks an sıfatlardan uzak olduğunun vurgulanması, bu beytin tevhid ve hidayet sembolü olduğunu açıkça göstermektedir.
• Kâ'be, kendisinde bulunan harikulade haller sebebi ile, irâde sahibi bir yaratıcının varlığına ve Hz. Muhammed'in nübüvvetinin doğruluğuna bir delil ve hidayet sebebidir.
• Kâ'be, bütün âlemi cennete hidayet edip götürür. Çünkü farz namazlarını edâ eden herkes cennete girmeye hak kazanır.
Rasulullah ﷺ Hz. Ebû Zer (ra)’e şöyle buyurdu: ‘Yeniden dirilme günü için çok sıcak bir gün oruç tut. Kabir yalnızlığı için gece karanlığında iki rekat namaz kıl. Kıyametin büyük hadiseleri için bir kere haccet ve muhtaca sadaka ver. Ya haklı yere bir söz söyle, yahut kötü bir söz söylemekten dilini alıkoy!’
1- Kâ'be: Bu ismi alış sebebi, 'Kabe' isminin yükseklik ve şerefe delâlet etmesidir. Ayak bileği üzerinde bir çıkıntı gibi olup, yükseldiği için topuğa da "kâb" denir. Beytullah da, yeryüzünün en şerefli, en eski ve en faziletli yeri olduğu için bu ismi almıştır.
2- Beyt-i Atîk (Eski ev). Beytullah'a bu ismin veriliş sebebi:
♦ Atîk, eski demektir. Beytullah yeryüzü evlerinin en eskisidir.
♦ Allah’u Teâlâ, Nuh Tufanı esnasında onu semâya kaldırarak, sular altında kalmaktan kurtarmıştır.
♦ Bu kelime, yuvasında güçlenip kuvvetlendiği zaman kuş için söylenen عَتَقَ الطَّيْرُ ifâdesinden alınmıştır. Kâ'be de orayı tahrib etmeye niyetlenen herkesi Allah'ın helak edeceği bir güce ulaştığı için, "Atîk" diye isimlendirilmiştir.
♦ Allah, beyti herhangi birinin mülkü olmaktan âzâd etmiştir.
♦ Onu ziyaret eden herkesi Allah ateşten âzâd eder.
3- Mescidi'l-Haram.
• Yahudilerin ilk şüphesi; Efendimizin kendi peygamberlerine haram olan şeyleri helal saymasıydı. Önceki ayetler bu iddiaya cevap verdi. Bu ayet de onların ikincisi şüphelerine cevap vermektedir,
• Yahudiler şöyle diyordu: "Sen nasıl İbrahim'in dini üzere olduğunu, insanlar arasında ona en yakın kişi olduğunu ileri sürersin? Halbuki İbrahim, İshak ve onun soyundan gelen peygamberler Beyti Makdis'i tazim ediyor, ona yönelip namaz kılıyorlardı. Eğer onların yolu üzere olsaydın sen de orayı tazim eder, Kabe'ye yönelmezdin." Bu ayeti-i kerime onların bu iddialarını reddetmek üzere nazil oldu.
• Müslümanlar ve Yahudiler birbirlerine övünüyorlardı. Yahudiler "Beyt-i makdis, Kabe'den daha faziletlidir, çünkü Kabe'den önce yapılmıştır. Mahşerin olacağı, peygamberlerin hicret ettiği yerdir, bütün peygamberlerin de kıblesidir. Ayrıca o Arz-ı Mukaddes'tedir" dediler. Müslümanlar "Hayır, Kabe dah a üstündür" dediler. Allahu Teala da bu ayet-i kerimeyi indirdi. Kabe'nin yeryüzündeki ilk mâbed olduğu ve İsrâiloğullarından gele n peygamberlerin atası Hz. İbrahim'in makamının burada bulunduğu, dolayısıyla kıble olmaya daha lâyık olduğuna işaret edildi.
✽ اِنَّ اَوَّلَ بَيْتٍ 'Şüphesiz ki konulan evlerin ilki' ehli kitabın Beytullah'ın ilk mabed olmasını inkarlarına karşı tekitle geldi, inkari kelamdır.
✽ 'Şüphesiz ki konulan evlerin ilki' müsnedin ileyhinin müsnedi olan 'Kâbe' cümlede zikredilmemiş, 'Mekke'de bulunan' sıfatı müsnedin yerine kaim olmuştur. Müsnedin terki; müsnedin şanı için ve zikre gerek kalmayacak kadar meşhur olup, muhatapça bilindiği içindir, onun büyüklüğünü açıkça gösterir.
✽ وُضِعَ 'Konulan' kelimesi, gökyüzünden yere konulduğunu gözler önünde canlandıran bir tecessümdür.
✽ لِلنَّاسِ 'İnsanlar için' delalet-i tazammuniyesiyle, ibadetin insanlara mahsus olduğunu, ibadetten kaçanların insanlık vasfından sıyrıldığını tarizle bildirmektedir.
✽ Mabede 'Ev' isminin verilmesi istiare-i asliyedir. Bir ev insanın barınağı, sığınağı, dinlendiği, korunduğu, beslenip huzur bulduğu yerdir. Allah'a ibadet için inşa edilen mabedler de böyledir. İnsana huzur verir, rahatlatır, onu tüm ağyardan korur. Ruhunu manevi gıdalarla besler. Dünya, nefis ve şeytan düşmanlarından kaçan insan mabede sığınır.
Evde insanın ailesi vardır. Mabeddeki din kardeşleri de insanın ailesi gibidir. İnsan sevinci, hüznü, sorunları ailesiyle paylaşır, birlikte çözer. Müminler de dertlerini paylaşır, bir aile gibi birbirlerine sahip çıkarlar.
✽ Bu istiare dal bil işaresiyle de şunu bildirir: Evin fertleri genellikle gündüz dışarı işleriyle meşgul olur, yorulur. Özellikle gece herkes evindedir, çok geç vakit de olsa nihayetinde eve dönülür, başka yerde rahat edilemez. Mabed de insan için böyle bir anlam ifade etmelidir. Gündüz meşguliyetler insana zaman bırakmasa da, mabedine gece gitmeli, ruhunu dinlendirmelidir. Çünkü ruhun tek rahat edeceği yer mabedidir.