97- Onda açık alametler ve İbrahim’im makamı vardır. Kim oraya girerse güvenlik içinde bulunur (taarruzdan emin olur). İnsanlardan oraya bir yol bulup gücü yetenlere, Allah ﷻ için o Beyt’i ziyâret etmek farzdır. Kim bunu inkar ederse, Allahﷻ’ın bir şeye ihtiyacı yoktur, O alemlerden müstağnidir.
"Orada hiçbir kimsenin şaşırmayacağı, birbirine karıştıramayacağı apaçık işaretler vardır."
"Apaçık deliller" anlamına gelen "âyâtün beyyinât" Kabe'nin yeryüzünde yapılmış ilk mâbed olduğunu gösteren alâmetlerdir. Hz. Peygamber'den binlerce sene önce yaşamış olan, peygamberlerin babası Hz. İbrahim'in buradaki makamının bilinmesi ve nesilden nesile aktarılması, Hz. İbrahim zamanından beri buraya girenlerin korunması, Kabe'yi tavaf etmenin onun zamanında başlaması, buranın ilk mâbed olduğunu gösteren deliller, âyetlerdir.
Kabe'de tavafın başlangıç noktasını belirleyen Hacerü'l esved ile sa'yin başlangıç ve bitiş yerlerini gösteren Safa ve Merve tepeleri de Hz. İbrahim zamanından beri bilinen alâmetlerdir. Zemzem ise Hz. İbrahim'in oğlu İsmail'in ağlarken ayağını vurduğu yerden çıkan ve o günden beri var olan bir sudur.
İbrahim'in makamı (makam-ı İbrahim), Hz. İbrahim'in Kabe'yi inşa ederken veya insanları hacca çağırırken üstüne bastığı, üzerine ayak izleri çıkan taş veya bu taşın bulunduğu yerdir.
Bu ayetlerden maksat, "Mescid-i Harâm'ın tamamıdır" diyenler olduğu gibi, "Hacerü'l esved'dir" diyenler de vardır.
• Âyette “âyat” kelimesinin açıklaması yoktur. "İbrahim'in makamı" ifadesi, "apaçık alâmetler"in açıklaması değildir. Sanki Cenâb-ı Hak şöyle demiştir: "Orada apaçık âyetler olmakla beraber aynı zamanda Hz. İbrahim'in makamı, mekânı, seçtiği yer ve Allah' ﷻ ibâdet ettiği mahallidir. Çünkü bunlar, şeref kazandıran özelliklerdir."
Bu ayetler; korkan kimsenin kendisini orda emniyette hissetmesi, o kadar taş atılmasına rağmen, taşların yok olup gitmesi, kuşların onun üzerinden uçmaması, yağmur eğer Rüknü Yemani tarafından gelirse Yemen'de bolluk olması, eğer Rükn-ü Şami tarafından gelirse Şam bölgesinde, Beyt'in tamamını kuşatacak olursa her tarafta bolluk olması, hastaların orada şifâ bulması, ona saygısızlık edenin peşinen cezalandırılması ve orayı harab etmeye niyet eden fil ordusunun helak edilmesi gibi hususlardır.
İnsanların şelalelerle dolu dünya ülkelerine gitmeyip, bu kurak ye re gelmesi de Allah'ın ﷻ ayetlerindendir. Türkiye'nin nice cumhurbaşkanları, bakanları oraya gitmiş, ama bu insanlar meşhur Niyagara şelalesini görmemiştir. İmkanı olduğu halde o ferah yere değil de, bu kurak Harem'e gelmeleri Allah'ın ﷻ ayetlerindendir.
"Orada apaçık ayetler vardır" buyrulmuş, bu ayetler tek tek sayılmamış. Su kıtl ığı, nimet kıtlığı olmaz. İnsan kıtlığı yoktur, çeşitli vesilelerle müslümanların oraya gelip birbirleriyle konuşma, tanışma imk anları vardır. Bu da Allah'ın ﷻ ayetlerindendir.
Kâbe-i Muazzama'nın günümüzde bu açıdan büyük önemi vardır. Türkiye'de, Cezayir'de, Pakistan'da, Hindistan'da bir araya gelemeyenler, Hacda bir araya gelir. Dünyadaki basın-yayın özellikle haber ajansları genelde gayri müslimlerin, yahudilerin tekelinde. Müslüman ülkelerin haber ajansları dahi onlardan haber alıyor. Ama hac ile hiç değilse 15 gün çeşitli yerlerden gelmiş müslüman mücahit liderler, görüşme ve doğrudan plan-proje çizme imkanına sahip oluyorlar. Kâbe bu yönüyle de Allah'ın ﷻ ayetlerinden bir ayettir.
• Âyette "âyât" lafzının açıklaması vardır. Bu da "Makam-ı İbrahim" dir. Yani, "O âyetler, makam-ı İbrahim'dir" demektir.
"Makam-ı İbrahim" her ne kadar tek bir şeyse de, bunca deliller onda olduğu için, birçok delil mesabesinde kabul edilmiştir. Bu, "İbrahim başlı başına bir ümmetti" (Nahl, 120) âyeti gibidir. Çünkü Allah'ın ﷻ peygamberi için mu'cize olan herşey, yaratıcının varlığına, ilmine, kudretine, irâdesine, hayat sahibi oluşuna, mukaddes ve müstağni olduğuna (pek çok şeye) delâlet eder.
Allahu Teâlâ Hz. İbrahim'in ayağını bastığı kısmı çamur gibi yaptı. Hz. İbrahim'in ayağı da içine gömüldü. Ayağını kaldırınca çamur katılaşıp, tekrar taş oldu. Allahu Teala bu taşı daima muhafaza etti. Bu, Allah'tan başka hiç kimsenin yapamayacağı, sadece peygamberlerine vereceği, akıllara hayranlık veren apaçık mucizelerdendir.
Sert bir kayada ayağının iz bırakması bir âyet, ayağının onun topuğuna kadar gömülmesi bir başka âyet, o kayanın bir kısmı yumuşarken diğer kısımlarının sertliğini muhafaza etmesi bir diğer âyettir. O taşın, sadece Hz. İbrahim'in ayaklarını koyduğu yer yumuşamıştır. Diğer peygamberlerin mû'cizelerinin değil de, yahudi, hristiyan, müşrik ve mülhidlerden binlerce yıl bu kadar düşmanlık görmesine rağmen, Makam-ı İbrahim'in Hz. İbrahim'e has bir yer olarak muhafaza edilmiş olması da diğer bir âyettir.
• "Kim oraya girerse emin olur" buyruğu, alametler'in tefsirinin bir parçasıdır. Apaçık âyetler olarak, Makam-ı İbrahim ile oraya girenlerin emin olma özelliği mevcuttur. Cemî sigası bazen iki şey için (tesniye için) kullanılabilir. Ehli kitaptan ve müşriklerden binlerce düşmanı olmasına rağmen, yıllardır muhafaza edilmesi de Allah'ın ﷻ devam eden bir mucizesidir.
• "Makam" kelimesi masdar olduğu için cemî getirilmemiştir. Bundan murad, Makamât-ı İbrahim (İbrahim'in makamları)dır. Bunlar ise, Hz. İbrahim' in yapmış olduğu hacc vazifeleri ve kurban ile ilgili işlerdir. (Mahal söylenmiş, hal kastedilmiştir.)
♦ Kâ'be'nin inşası yükselip, Hz. İbrahim'in de taşı yukarıya kaldırıp koymaya boyu yetmeyince, üzerine basıp çıktığı ve ayaklarının içine gömüldüğü taştır.
♦ Hz. İbrahim ziyaret için Şam'dan Mekke'ye gelmişti. O, Şam'daki hanımına dönünceye kadar, Mekke'de hayvanından inmemeye yemin etmişti. Mekke'ye vardığında O'na, Hz. İsmail'in annesi olan hanımı Hacer, "Hayvanından in de başını yıkayalım" dedi. Ancak Hz. İbrahim bineğinden inmedi. Bunun üzerine Hz. İsmail'in annesi o taşı getirdi ve onu sağ tarafına koydu. Hz. İbrahim, hanımı başının sağ tarafını yıkasın diye ayağını taşa bastı. Sonra hanımı bu taşı, onun başının diğer tarafını yıkamak için sol tarafına koydu. Böylece taşın üzerinde iki ayağının da izi kaldı.
Başka bir rivayete göre Hz. İbrahim Şam'dan ziyaret için Mekke'ye geldiğinde başını yıkayan gelini, Hz. İsmail'in eşidir.
♦ Hz. İbrahim'in insanları hacca çağırırken üzerine çıktığı taştır.
Hz. İbrahim'in, bütün bu yerlerde aynı taşa basmış olması da mümkündür.
'Makam-ı İbrahim' makamat-ı İbrahim olarak da anlaşılmıştır. Hz. İbrahim'in hac vazifesini yaparken bulunduğu tüm yerlerin ortak adıdır. 'Makam' kelimesi masdardır, cemi manasına da gelmesi mümkündür.
"Fi sabiti- 1,618, matematikteki üstün tasarım sayısıdır. Kalp atışlarımızda, DNA sarmallarının en ve boy oranında, kainatın özel tasarımında, bitkilerin yaprak dizilim kurallarında, kar tanesi kristallerinde, pek çok galaksinin spiral yapısında ve sayısız yerde Yaratıcı hep aynı muhteşem sayıyı kullanmıştır.
Pek çok ünlü mimari yapıda olduğu gibi Mısır Piramitleri'nin tasarımında da bu oran kullanılmıştı. Yüzlerce yıldır pek çok ünlü ressam, mühendis ve mimar (Leonardo da Vinci, Picasso ve Mimar Sinan gibi) neredeyse tüm eserlerinde bu oranı kullandılar.
Estetik uzmanı Dr. Markout, 25 yıl süren araştırmasında bu orana göre yaratılmış insan yüzleri ve bedenlerini, tüm insanların güzel bulduğunu ispatladı. Bir şeklin temel ölçülerinin birbirine oranının 1,618 i vermesi onu altın oran'a yani kusursuz tasarıma uygun hale getiriyordu.
Mekke'nin kuzey kutbuna olan uzaklığı ile güney kutbuna olan uzaklığının oranı tam olarak 1,618 yani Altın Orandır. Ayrıca Mekke şehrinin Güney kutup noktasına olan uzaklığı ile iki kutup arasındaki uzaklığın birbirine oranı da yine 1,618'dir.
Enlem boylam haritasına göre de Dünya'nın Altın Oranı Mekke'dedir. Günlerin değiştiği, gün dönümü çizgisi olarak belirtilen sınıra olan doğu uzaklığı ile batı uzaklığının birbirine oranı da yine 1,618'dir. Ayrıca Mekke'nin gündönümü çizgisine batı yönlü uzaklığının, dünyanın o enlemdeki çevre uzunluğuna oranı da yine şaşırtıcı şekilde Altın Oran yani 1,618 sayısını verir.
Dünyanın her boylamda farklı çaplara sahip olması, gelgitlerle okyanusların çap değiştirmesi ve benzeri küçük farklara rağmen tüm ölçümlere göre Altın Oran Noktası, Mekke il sınırlarından asla dışarı çıkmaz ve Kâbe'yi içine alan Kutsal Bölge dairesinde kalır.
Al-i İmran Suresi 96. âyetinde de, Mekke ile Altın Oran arasındaki bağ, açıkça nakşedilmiştir. Bu ayetin tüm harf sayısı 47’dir. Harf sayılarının altın oranını aldığımızda (47 / 1,618 = 29,0) "Mekke" kelimesinin işaret edildiğini görürüz. Ayet başından "Mekke" kelimesine kadar tam 29 harf vardır. Aynı dünya haritasındaki gibi. Eğer bir harf fazla ya da eksik olsaydı bu oran asla oluşmayacaktı.
Kutup noktası bir topacı andırırcasına sürekli küçük daireler çizerek hareket eder ve Altın Oran Noktasının da daireler çizmesine neden olur. Fakat bu tavafa benzeyen, soldan sağa doğru olan helezonik hareket yine Mekke sınırlarında gerçekleşir ve dairesel döngüler halinde kutsal şehirdeki gezisine devam eder.
Mekke, kıtaların hareketlerine rağmen insanlık tarihi ve dinin Dünya'ya indirildiği günden itibaren Altın Oran Noktasına sahiptir. Kıtasal kaymalar binlerce yılda ancak birkaç metre olabileceğinden Altın Oran noktası kıyamete kadar Mekke sınırlarında kalacaktır."
İçinde Kabe'nin yer aldığı haram (yasak) bölgede emniyette olmak; burada her türlü mal ve can güvenliğinin sağlanması, bitki örtüsü dahil canlıların öldürülmesinin yasaklanmış olmasıdır.
Kim bir suç işler de Mescid-i Haram 'a girecek olursa kendi iradesiyle oradan çıkıncaya kad ar güven içinde olur. Oradan çıktıktan sonra ise işlediği suçun cezası uygulanır.
Ancak Mesc id-i Haram içinde suç işleyecek olursa o suçunun cezası Mescid-i Haramın içinde dahi uygulanır. Harem-i Şerif'te adam öldüren kimse, yine Harem'de kısas edilebilir. Resûlullah devrinde taammüden adam öldüren İbn Hatal, kısastan kurtulmak için Kabe'ye sığınmış ve onun örtüsüne tutunmuştu. Buna rağmen Efendimiz hükmü geciktirmeyip orada infazını sağlamıştı.
Harem-i Şerifin ancak nefse sataşma gibi hususlarda emân ifâde ettiği hususunda da ittifak edilmiştir.
Harem-i Şerifin dışında kendisine kısas vâcib olan birisi Harem'e sığınıp iltica ederse; İmam-ı Şafi Harem'de kendisine kısas yapılacağını söylerken, Ebû Hanife kısas yapılamayacağını; ama oradan çıkıncaya kadar yeme, içme, alışveriş ve konuşmadan men edileceğini söylemiştir. Devlet ona su, yiyecek vermez, insanlarla olan münasebetini keser, orada bulunduğu müddetçe ona bir şey de satılmaz. Böylece baskı altında tutulur ki; oradan çıkmak mecburiyetinde kalsın ve yakalansın. Çıkınca da cezası dışarıda verilir.
Hz. Ömer şöyle demiştir: "Ben Harem sınırları içerisinde babam Hattab'ın katilini yakalama imkânı bulabilsem, o kimse oradan çıkmadıkça asla dokunamam."
✦ Sizden birine Mekke'de silah taşımak helal değildir. Hadis-i Şerif
Kabe, inşa edildiği günden itibaren insanların son derece saygı gösterdik leri bir mâbeddir. İslâm'dan önce bütün Arabistan'da 2500 yıldan beri süregelen karışıklık ve düzensizliğe rağmen Kabe ve çevresinde barış ve emniyet hüküm sürmüştür. Ka'be'de yaşayan insanların mal, can, nesil emniyetleri diğer bölgelerde yaşayan insanların güvenlikleriyle mukayese edilemeyecek derecede iyiydi. Ka'be'de yaşayan Kureyş kabilesinin, diğer putperest Arap kabilelerine bir üstün lüğü, hakimiyeti vardı. Bunun yegane sebebi, putperest olmalarına rağm en Ka'be'ye göstermiş oldukları tazimdir.
Kabe'nin emin olması, Hz. İbrahim'in 'Rabbim bu beldeyi emin kıl' duasının kabulü iledir. Kabe'nin kutsiyeti ins anlar üzerinde o derece saygı uyandırmıştır ki câhiliye döneminin en karanlık günlerinde birbirlerinin amansız düşmanı olan insanlar bile onun içerisinde düş manlarına saldırmamışlardır. Hz. Peygamber de göklerin ve yerin yaratıldığı günden itibaren Mekke'nin harem (korunmuş) belde olduğunu, kıyamete kadar böyle devam edeceğini bildirmiştir.
Orada herkes mal emniyetine sahip olduğu gibi, hayvanlar ve bitkiler dahil her canlı güvenlik içind edir. Ancak akrep ve benzeri zararlı hayvanlar bunun dışındadır. Ayrıca Kabe'nin varlığı sebebiyle Arabistan'da yılda dört ay (zilkade, zilhicce, muharrem ve receb) barış sağlanmış, bu süre içerisinde kimsenin kimsey e saldırmamasına özen gösterilmiştir.
Müfessirler "Kim Mescid-i Haram'a girerse, cehennem ateşind en güven içinde olur" manasına da geldiğini söylemiştir.
'Kim makam-ı İbrahim'e girerse' yani malını, canını, evladını, bezlederek dostunun rızasını kazanan İbrahim makamına girerse, 'Emin olur' Ayrılık ateşinden, hicab azabından emin olur.
'Ona yol bakımından güç yetirenlere' Bu süluk şartlarını ve imkanlarını, seyr adap ve erkanını bulanlar içindir. Bunlar da ihram, resim (zahiri hareket) ve adetlerden çıkmak, alışkanlıklarından, kendine hoş gelen şeylerden sıyrılmak, ahlak-ı zemimeden temizlenmek, iyi niyetle yeri göğü yaratan Hazrete teveccüh etmektir.
Marifet Arafatı'nda vakfe, sıdk-ı iltica ile Cebel-i Rahme'ye iltica, güzel ahd ve ahde vefadır. Tavaf; Rububiyet Kabesi etrafında yedi beşer tavırlarından çıkıp tavaf etmektir. Sa'y; Sıfatların sefasıyla zat Mervesi arasında say etmektir. İhramdan çıkış; nur-u ilahi ile ubudiyet eserlerini mahvetme traşı ile traş olmaktır. Diğer Hac görevlerini de buna kıyas et.
Makam-ı İbrahim'e dahil olan emin olur. Makam-ı İbrahim teslimiyettir. Kim müslim olursa, onun işi Allah' ﷻdır. Onda ihtiyar kalmaz. Emniyet, havfın zıddıdır. Havf muradının hasıl olmamasından olur. Kulda irade ve ihtiyar kalmayınca içinde hangi korku kalır?
✦ Her kim iki haremden birinde ölürse, kıyamet gününde cehennem ateşinden emin olmuş olarak diriltilir. Hadis-i Şerif
✦ Hacun ile Baki mezarları çevresiyle birlikte alınır ve her ikisi de cennete serpiştirilir. Bu iki yer Mekke ile Medine'nin mezarlıklarıdır. Hadis-i Şerif
Efendimiz Hacun kabristanının tepesinde durdu. O gün orada hiç mezar yoktu. Efendimiz şöyle buyurdu: Allah bu boşlukta ve Harem-i Şerif'te yüzleri dolunay gibi parlak ve nurani yetmiş bin kişiyi diriltir. Onlar hesapsız olarak cennete girerler. Onlardan her biri de yetmiş bin kişiye şefaat eder.
✦ Kim gündüzün bir vaktinde (bir saatinde) ya da anında Mekke'nin kavurucu sıcaklığına sabrederse, cehennem o kimseden iki yüz yıllık bir yol mesafesinde uzaklaşır. Hadis-i Şerif
"Bir yere gitmeyi veya bir işi yapmayı kastetmek" anlamına gelen hac kelim esi dinî bir terim olarak "belirli bir zamanda Arafat'ta bulunmak (vakfe) ve Kabe'yi tavaf etmek (usulüne uygun olarak çevresinde dönmek) suretiyle yerine getirilen ibadet"i ifade eder.
Bu âyet haccın müslümanlara farz olduğunun delilidir.
Bu ayette Beyt'in kinaye olduğu da söylenmiştir. Bu; hakikatte edep vasfına dahil olmaktır. İşini Rabbü'l beyte teslim etme edebiyle itiraz edip çekişmeden hükmü ilahiyi kabul etmektir.
Beyti 'Kalp' olarak yorumlayanlar da vardır. Kim Sultan-ı Hakiki'nin yakınlığına dahil olursa beşeri, nefsani vesveselerden emin olur, Melik'in gölgesine sığınmıştır. Ona bir sıkıntı dokunmaz.
Denildi ki; hakikatte beyte duhul olmaz, ancak senin kendinden hurucun söz konusudur. Sen kendinden huruc edersen beyte girmen sahih olur. Kendinden sıyrılırsan emin olursun.
Beytullaha girmek için vatandan çıkmak gerekmez. Şahs-ı vahid bu yolda engel olmaz.
Temizlendiğinde, ağyar eserlerinin bütün kirlerinden temizlen. Suyun hacil (utanma), vefa, sefa suyu olsun.
Elbisenden sıyrıldığında ahlak-ı zemime elbiselerinden sıyrıl. Lisanın telbiye getirdiğinde, bedeninde Allah' ﷻ icabet etmeyen bir kıl kalmasın.
Vakfeye durduğunda kalbin, sırrın makam ihtiyarı olmadan Hak'ta vakfe yap.
Arafat'ta vakfe yaptığında Hakk'ı tanısın. Allah onun hakkını tanıtsın. Bütün kuvvetin Allah'tan olduğunu, bütün minnetin Allah' ﷻ olduğunu bilsin.
Meşari'l Haram'a ulaştığında nefsini unutarak Rabbini anıp hatırlasın. Nefsini zikrederken Rabbini zikretmek sahih olmaz. Rabbini zikrederken nefsini unutmak gerekir.
Mina'ya ulaştığında kalbindeki bütün talepleri men edeceksin. Şehvetlerden, hevalardan geçeceksin.
Cemreyi attığında kalbinden masiva pisliğini atıcaksın. Dünya ve ukba alakalarını keseceksin. Kurban kestiğinde bütün hevanı kesip Hak Sübhanehu'ya yaklaşacaksın.
Harem'e girdiğinde şeriat, lisan-ı hakikat işareti ile haram olan herşeyden uzaklaşacaksın.
Tavaf ettiğinde kalbin Rabbü'l Beyti müşahede edecek, Sa'y yaptığında beşeri kirlerden, insani afattan temizleneceksin.
Traş olduğunda bütün alakalardan kesileceksin. İhramdan çıkınca nefsinden sıyrılıp, kalbine ünsiyet-i ilahi ihramını giyeceksin.
Nefsin beytinden Rabbin beytine, Rabbin beytinden de Rabbe yöneleceksin.
Kim böylece Hac ibadetini tekmil ederse, nefsinin menfaatine bir iş yap mıştır. Kim de tembellik ederse Allah alemlerden müstağnidir.
'Sebil' Bir şeye kavuşturan güç anlamındadır. Lügatta yol manasınadır.
Bir şeye yol bulabilmek, o şeye ulaşmaya imkân bulmak, güç yetme, aletin ve sebeplerin selameti mânâsındadır.
Yola güç yetirenler, "hacca gitme imkânına sahip olanlar" demektir. Bu imkân ise sağlığın elverişli olması, gidip gelmek ve bütün borçları ödeyip, emânetleri geri vermeye yetecek kadar para, binek ve yol güvenl iği, yırtıcı hayvanlardan, düşmanlardan ve yiyecek içecek bulamamaktan ötürü telef olma korkusunun olmamasıdır.
Hz. Peygamber bu imkâna sahip olan kims eye ömründe bir defa Kabe'yi ziyaret etmenin farz olduğunu bildirmiştir.
Sahabeler; 'Yola güç yetirmek ne demektir, ya Rasulallah?' diye sordular. Efendimiz 'Azık ve rahiledir' buyurdu.
✦ Üç yüz dirheme malik olanın hacca gücü yeter. Hadis-i Şerif
İkrime, "İstitâ'e" beden sağlığı ile, binecek bir şey bulamadığı zaman, yürüyerek gidebilmektir, demiştir.
Dahhak; "Bir insan genç ve sıhhatli olur, fakat haccedecek kadar parası bulunmazsa, hacc yapacak para elde edinceye kadar amelelik yapması gerekir" dedi. Bunun üzerine birisi "Allah ﷻ, insanlara Beytullah'a yaya yürüyüp ziyaret etmelerini emreder mi?" deyince o, "Bir insanın Mekke'de alacağı bir miras olsa, orada bırakır mı?" dedi. Adam "Hayır, diz üstü bile olsa oraya gider" dedi. Bunun üzerine Dahhâk, "İşte böylece, Beytullah'ı haccetmesi de farz olur" dedi.
Kişinin bakmakla yükümlü olduğu insanlar varsa, o haccda iken onlara yetecek kadar şey bırakamadığı müddetçe ona hacc farz olmaz. Eğer fakir kimse hacc yaparsa, hacc farizasını eda etmiş olacağı icma ile sabittir.
İmam-ı Azam Ebu Hanife (ra)'ye göre, köle ve büluğa ermeyen çocuk hacc yaparsa, nafile hacc yapmış olur. Köle azat edildikten, çocuk da büluğa erdikten sonra zengin olurlarsa yeniden hacc yapmaları farzdır. Çocukken yapılan ibadetlerin hepsi nafiledir. Kölelik devrinde yapılan hacc da nafiledir. Bilahare hac yapması farzdır.
✦ Çocukken Hac yapan büluğa erince tekrar hac yapsın. Köleyken hac yapan hür olunca tekrar hac yapsın. Hadis-i Şerif
Bu âyet nazil olunca sahabeler "Ya Resûlallah ﷻ, hacc bize her sene mi farzdır?" diye sordular ve bu soruyu üç defa tekrar ettiler. Hz. Peygamber her üçünde de sükût etti, dördüncüsünde şöyle dedi:
"Eğer "evet" deseydim, hacc size her sene vacib olurdu. Eğer böyle vacib olsaydı, yerine getiremezdiniz. Yerine getirmeyince de kâfir olurdunuz. Dikkat edin, ben sizi bıraktığım sürece, siz de beni bırakın (Bana bir şey sormayın). Size bir şey emrettiğimde ise, onu elinizden geldiği kadar yapın. Size bir şeyi nehyettiğimde de ondan vazgeçin. Çünkü sizden önceki ümmetler, peygamberlerine çok karşı geldikleri ve ona muhalefet ettikleri için helak olmuşlardır.
Kadına haccın farz olma şartlarından biri, mahreminin yanında bulunmasıdır. Efendimiz "Allah' ﷻ ve ahiret gününe inanan bir kadına, yanında kocası ve mahremi olmaks ızın üç günden fazla yolculuk yapması haramdır" buyurmuştur.
İbn-i Abbas (ra) anlatır: Rasulullah ﷺ bir gün hutbede, "Kadın, mah remi olmaksızın yolculuk yapmasın" buyurdu. Bir sahabî ayağa kalkarak, "Ya Rasulullah ﷺ orduya katılmak için hazırlanıyorum. Hanımım ise hacc yapmak istiyor," deyince, "Sen, hanımınla hacc yap" buyurdu.
Bir kadın ancak yanında kocası veya mahremi olduğ u takdirde hacc yapabilir. Tek başına yapamaz. Çünkü Rasulullah ﷺ cihat yapmak isteyen kimseye farz olduğu halde cihadı terk etmesini ve hanımıyla hacc yapmasını emretmiştir. Eğer kadının hacc yolunda bir mahreminin bulunması, haccın şartlarından olmasaydı Rasulullah ﷺ ona cihadı terketmesini ve hanımıyla hacc yapmasını emretmezdi.
Hac, ancak kuvvetli irâde sahibi, Allah’ın tevfik, yardım ve kolaylıkları ihsan ediciliğine inanıp sığınan kimseler için başarılabilecek, zor ve meşakkatli bir ibâdettir. Bu zorluk hacının ahlâkını yumuşatıp güzelleştirir, sertliğini giderir, onu sabırlı olmaya ve zorluklara katlanmaya iletir.
Hac, parlak bir İslâm geçmişini hatırlatır, dini şuuru uyandırır.
Hac, hem günahlardan temizlenmeye, hem de Allah’ın rahmet ve bereketinin kullarının üzerine saçılmasına vesiledir.
Hac, İslâm ülkelerinin çeşitli sanatlarını tanıtan milletler arası bir sergi, bir fuar, ticaret için canlı bir pazardır. Devletlerarası bir kongre, müslüman milletleri bir araya getiren bir toplantıdır.
Hac, hayat okulu, Müslümanlar arasında yardımlaşma ve bilgi alışverişine vesile olan bir yolculuktur.
Hac, fakir-zengin, rütbeli-rütbesiz farkı gözetmeksizin Müslümanlar arasında gerçek eşitlik ve kardeşliğin aynasıdır.
Hac, Cenâb-ı Hakk’ın verdiği nimetlere karşı bir şükürdür.
Âlimler, "Şeytan dedi ki; Senin doğru yoluna oturacağım" (Âraf, 16) âyetini, hac yolu diye tefsir etmişlerdir.
Muhammed b. Sûka, etrafına borçlu olduğu halde hacca giderdi. Niçin böyle yaptığı sorulunca; ‘Hac, borçları öder!’ cevabını verirdi.
Bir hac için üç kişiye ecir verilir, hepsi de Cennete girerler:
1- Onu vasiyet eden.
2- Vasiyeti uygulayan.
3- Haccı îfâ eden.
Hac, beytimi ziyâret etmektir ki, onu bütün beytlere tercih ettim. Hürmet edilen bir yerdir ki, Halil’im İbrahim onu öyle yaptı. Yeryüzünün her yanından ona gelirler. Tehlil ederek telbiye okurlar. Tıpkı kulun efendisine; ‘Lebbeyk’ -emrine geldim- dediği gibi. Hadis-i Kudsi
Kim olursa olsun, hac ve umre niyeti ile evinden çıktığı vakit, adımlarını kaldırıp indirdiğinde ağaç yaprakları nasıl dökülürse, onun günahları da, öylece dökülür.
Medine’ye geldiği, selâm vererek benimle musâfaha ettiğinde, melekler de selâm verip onunla musâfaha ederler.
Zülhuleyfe’ye gelip yıkandığında, Allah ﷻ onu, günahlarından temizler. İki yeni elbise giydiği vakit, Allah onun iyiliklerini yeniler. Lebbeyk, Allahümme Lebbeyk (Emrine geldim, Allah’ım emrine geldim) dediği zaman Rabbi, ‘Lebbeyk ve sâdeyk, sözünü duyuyorum, sana bakıyorum’ cümlesi ile karşılık verir.
Mekke’ye girip tavaf ettiği, Safa ile Merve arasında sa’y ettiği zaman, Allah ﷻ ona çok hayır ulaştırır.
Arafatta vakfeye durdukları, seslerini yükselttikleri zaman, Al lah (cc), yedi semânın meleklerine, onları överek gösterir. Şöyle buyurur: Meleklerim, semâlarında sakin duranlar, kullarımı görmüyor musunuz? Uzak yerlerden saçları dağınık, toz toprak içinde Bana gelmişler. Mallarını harcamışlar, bedenleri yorulmuş. İzzetime, celâlime yemin olsun: Onların kötülerini de iyilerinden dolayı bağışlayacağım. Analarından doğdukları günkü gibi, günahlarını bağışlayacağım.
Şeytan taşladıkları, başlarını tıraş ettikleri, Kâbe’yi ziyâret ettikleri zaman, Arş’ın içinden şöyle bir nidâ gelir: Bağışlanmış olarak dönünüz. İyilikler işlemeye bakınız.
✦ Telbiyede bulunan hiç bir Müslüman yoktur ki, onun sağında ve solunda bulunan taş, ağaç, sert toprak onunla birlikte telbiyede bulunmasın, bu iştirak (sağ ve solunu göstererek) şu ve şu istikâmette arzın son hududuna kadar devam eder. Hadîs-i Şerîf
✦ Tavaf sırasında az kelâm edin. Zîra sizler namazdasınız (namazda gibisiniz). Hadîs-i Şerîf
✦ Bir kimse anne ve babası öldükten sonra onların yerine hacc yapar veya yaptırırsa onları cehennemden kurtarmış olur. Hadîs-i Şerîf
✦ Kim hacceder ve hacc esnasında cimâ yapmaz ve fısk da yapmazsa, annesinin onu doğurduğu gün gibi, bütün günahlarından sıyrılıp çıkar. Hadîs-i Şerîf
✦ Makbul haccın karşılığı cennetten başka bir şey değildir. Hadîs-i Şerîf
✦ Hacda sadaka veren kişi Allah yolunda savaşan gibidir. Hadîs-i Şerîf
✦ Hacca gidiniz, rızkınız bol olur. Yolculuk yapın sıhhat kazanırsınız. Hadîs-i Şerîf
✦ İslam, hicret ve hacc kendisinden önceki günahları yok eder. Hadîs-i Şerîf
✦ Allah’ım hacıyı ve onun bağışlanmasını istediği kişiyi bağışla. Hadîs-i Şerîf
✦ Günahlardan öyleleri var ki onları ancak Arafatta vakfede bulunmak mahveder. Hadîs-i Şerîf
✦ Hacc ve umre için beytullaha gidenler, Müslümanların Allah’a giden temsilcileridir. Kendisine duâ ederlerse kabul olur, mağfiret dilerlerse bağışlanır. Hadîs-i Şerîf
✧ Haccın kabul olduğunun alâmeti, geldikten sonra takvâ üzere yaşamak, dünyaya zahid, ahirete rağbetli olmaktır. İhsanda bulunmak, hatadan sakınmak, haccın mebrur olmasına vesiledir.
✧ Ramazan ayını, Allah yolunda cihadı veya Haccı tâkiben vefât eden kimse, şehit olarak vefât etmiştir. Hasan Basri
Kim, haccın farziyetini, haccettiğinde sevap kazanacağını, etmediğinde de cezalandırılacağını inkâr ederse bilsin ki, Allah'ın ﷻ ona da, yapa cağı Hacca da ihtiyacı yoktur. Zira Allah'ın ﷻ, âlemlerden hiçbir şeye ihtiyacı yoktur.
Peygamber 'e bir adam bu âyet-i kerime hakkında soru sormuş, o da şöyle buyurmuştur: ‘Her kim, hac eder de bundan bir sevap ummaz yahut (haccetmeyip) oturur da bir ceza alacağından korkmazsa, onu inkâr etmiş olur.’
• Bu, tek başına müstakil bir cümledir öncesiyle ilgisi yoktur. Allah'ı inkâr eden bütün kâfirler hakkında umûmî bir va'îddir.
"Kim, İslamdan başka bir din ararsa o din ondan asla kabul edilmeyecektir" (Âli İmran, 85) âyet-i kerimesi nazil olunca diğer dinlerde olan insanlar, "Müslüman biziz" dediler. Bunun üzerine Allahu Teala "Oraya gitneye gücü yeten herkese Allah için Kâbe'yi haccetmek farzdır. Kim inkar ederse şüphesiz ki Allah ﷻ, âlemlere muhtaç değildir" âyetini indirdi. Müminler Hac yaptılar. Kafirler ise Hacca gitmediler. Böylece "Müslüman biziz" iddiaları çürümüş oldu.
• Cümle, öncesi ile ilgilidir. "Kim haccı inkâr ederse" demektir.
"İnkâr edilecek şey"in Kâbe'deki apaçık del il olan Hz. İbrahim'in makamı veya Beytullah'ın kendisi olduğu da söylenmiştir.
Çoğu müfessirler buradaki كفر fiilini "nankörlük etmek" anlamında alarak "kim gücü yettiği halde nankörlük edip hac ibadetini yerine ge tirmezse" şeklinde yorumlamıştır. İmkân sahibi olduğu halde hacca gitmeyen kimsenin çok büyük bir günah işlemiş olacağına işaret edilmektedir. Gücü olduğu halde haccetmeyen küfre yaklaşmış, ancak haccı inkar edenlerin amelini işlemiştir.
Kim inkar ederse; "Yahu ne işiniz var Arabın orada (!) ne yapa caksınız çölün ortasında? Allah bunu farz kılmamış canım" gibi sözlerle inkar a yönelecek olursa, Allah bütün alemlerden müstağnidir. Allah'ın ﷻ onun ibadetine de, müminin ibadetine de ihtiyacı yoktur. Size 'Hac yapın' demişse sizin menfaatinizedir, Allah'ın ﷻ menfaatine değildir.
'Alem' mümin-kâfir herkesi içine alır. Allah müminden de, kâfirden de müstağnidir.
Yüce Allah ins anların yardımına muhtaç olmadığı gibi ibadetlerine de muhtaç değildir. Aksine ibadetler insanları ruhen ve manen yüceltmek, Allah katındaki değerini arttırmak için farz kılınmıştır. Hac ibadetinin de gerek dünyevî gerekse uhrevî faydaları kullara yöneliktir. Allah ﷻ, kullarından yardım ve menfaat beklemekten yücedir. Sadece haccı değil, kudreti varken namazı, zekatı terk etmek de kafirane bir isyandır.
✦ Kim haccetmeden ölürse, o kimse isterse yahudi olarak ölsün, isterse hristiyan!.. (İslam’la alakası yoktur.) Ancak hastalık yahut zalim bir yönetici gibi bir özrü bulunması hali müstesna. Şunu bilin ki, bu şekilde (özrü bulunmayan) olan kimsenin şefaatimden de bir payı yoktur, Havz'ıma da gelmeyecektir Hadis-i Şerif
✦ Her kimin yanında kendisini hacca ulaştıracak kadar bir mal bulunup da haccetmez veya zekât düşen bir malı bulunup da onun zekâtını vermezse, ölüm esnasında geri döndürülmeyi isteyecektir.Hadis-i Şerif
✦ İmkânı olduğu halde haccetmemiş olan bir komşum ölse, ben onun namazını kılmam! Hadis-i Şerif
Hz. Ömer şöyle demiştir: "Düşündüm ki, şu memleketlere (İslâm memleketlerini kastediyor) elçiler göndereyim. Kontrol yapsınlar, imkânı olup hac yapmayan insanlara cizye yüklesinler. Onlar müslüman değildirler, onlar müslüman değildirler."
Yine Hz. Ömer şöyle demiştir: "Eğer halk haccı terkederse, onlara savaş ilân ederim. Tıpkı nam azı ve zekâtı terkedenlere karşı ilân ettiğimiz gibi."
Bundan murad, meselenin önemine dikkat çekmektir. Yani, "küfre girmesi ve haccı inkâr eden kimsenin yaptığı şeyi yapması yakındır!" demektir.
Bunun bir benzeri de, "Kim, kasıtlı olarak bir namazı terkederse, (neredeyse) küfre girmiştir" hadisleridir.
Hacc kulların uhdesinden ayrılmayacak bir haktır. Ancak hacc eda edildiği takd irde, bu haktan kurtulunur. Yoksa namaz ve oruç gibi bir fidye ile öden ecek bir borç değildir.
Hacc âyeti nazil olduğunda, Hz. Peygamber müslümanları, hristiyanları, yahudileri, sâbiîleri, mecusîleri ve müşrikleri topladı. Onlara şöyle seslendi: "Muhakkak ki Allah ﷻ, haccı size farz kılmıştır; binâenaleyh, haccediniz..." Bunun üzerine, müslümanlar buna iman etti; diğer beş inanç mensupları ise, bunu inkâr ederek: "Biz ona inanmıyoruz.. (Kâ'be'ye) doğru yönelerek namaz kılmayız; onu hacc da etmeyiz..." dediler. Cenâb-ı Hak da, "Kim küfrederse, şüphesiz ki Allah ﷻ, âlemlerden müstağnidir" âyetini nazil etti.
Allahu Teala, önce, "insanlar" kelimesini zikretmiş, daha sonra da, “Ona bir yol bulabilen" ifâdesini ondan bedel yapmıştır. Burda iki çeşit te'kît vardır:
1- Bedel getirmek, maksadı ikilemek ve tekrarlamaktır. O şeye gösterilen ilginin fazlalığına delâlet eder.
2- İfâde önce mücmel (genel) getirilmiş, sonra açıklanmıştır. Bu ise, meseleye gösterilen ihtimamın fazlalığını ortaya koymaktadır.
3- Cenâb-ı Hak bu vücûbiyyeti iki ibare ile belirtmiştir. Birincisi لِلّٰهِ ifâdesindeki lam, mülkiyyet lamıdır. İkincisi عَلى harf-i cerridir ki, bu harf وَلِلّٰهِ عَلَى النَّاسِ ibaresinde vücûb ifâde eder.
4- Lafzın zahiri, hacc'ın gücü yeten herkese vacib olmasını gerektirir. Teklîfin şumulü ve umum ifadesi, o şeye çok ihtimam gösterildiğine delâlet eder.
5- وَمَنْ لَمْ يَحُجَّ "Kim haccetmezse" yerine, وَمَنْ كَفرَ "Kim inkâr ederse..." buyrulmuştur. Bu, haccı terkedene şiddetli bir zecr ifâde eder.
6- Cenâb-ı Hak, bütün âlemlerden müstağni olduğunu zikretmiştir. Bu da ilahî gazaba ve kulu yardımsız bırakmaya delâlet eder.
7- عَنِ الْعَالَمٖينَ "âlemlerden..." buyrulmuş, عَنْهُ "o kâfirden" denmemiştir. Bu, Allah'ın ﷻ gazabına daha çok delâlet etmektedir.
8-Allahu Teâlâ âyetin başında "Allah'ın ﷻ insanlar üzerinde bir hakkı vardır" buyurmuştur. Bu ifade, bu vâcibiyetin, sırf ulûhiyyet izzeti ve rubûbiyyet kibriyasından dolayı olduğunu, bir fayda veya bir zararı def için olmadığını bildirir. Sonra da bunu, âyetin sonunda, "Muhakkak ki Allah ﷻ, âlemlerden müstağnidir" ifadesiyle te'kît etmiştir.
✦ Haccedemezden önce haccediniz; çünkü Beyt iki kere yıkılmıştır; üçüncüde ise (göğe) kaldırılacaktır. Hadis-i Şerif
Hadisin mânası: "Emniyet bulunmadığı için veya başka bir sebeple, Mekke toprağında sefer etmeniz size imkânsızlaşmadan önce haccediniz..." demektir.
✦ Çölde, yiyen her hayvanın mutlaka helak olacağı bir bitki bitmeden önce, bu Beyti haccediniz. Hadis-i Şerif
✦ Eğer bir sene insanlardan hiç kimse haccetmezse, hepsinden ilahi rahmet kesilir. Hadis-i Şerif
✦ Dört kimseye Allah yardım eder:
1- Harbe iştirak edene.
2- Evlenmeye teşebbüs edene.
3- Hacca niyet edene.
4- Mükâtep köleye. Hadis-i Şerif
İhtiyaç sahibi olanlar, gerçek manada zengin sayılmazlar. İhtiyaç eksikliktir, noksanlıktır. Bütün ihtiyaçlarını bir başkasının gördüğü zat mabud olamaz. Halbuki Allah ﷻ binlerce senedir, binlerce mahlukun ihtiyacını karşılamakta, ardı arkası kesilmeden her mahlukun rızkını vermektedir. Kıyamete kadar da dünya dolusu nimet akıp duracaktır. Kıyametten sonra peygamberleri, dostları ve müminler için cennetlerin kapısını açacaktır.
İşte Allah’ın zenginliği böyledir. Kullarını ibadetle mükellef tutması, ihtiyaçtan değil, insanların kendi ihtiyaçlarındandır. Yine yaratılmışlar içinde Allah’a en çok ihtiyacı olan insanlardır.
Mesela bir kuş bir ağacın dalında avuç içi kadar bir yerde hayatını devam ettirebilir. İki arpa tanesi onu doyurur. Ne saray ister, ne ısınmak için ateş arar, ne gezmek için vasıtaya ihtiyaç duyar. Onun alemi küçük bir alemdir, fakat insan öyle mi?
Anne rahminden dünya çemenine düşen bir bebeğin ihtiyaçlarını düşünmek kafi. Maddi ihtiyaçtan başka ruhi ihtiyacımız da vardır. Bunları hazırlayıp hizmetimize sunmak Allah’tan başkasının yapacağı iş değildir. Bir nefes içinde ne kadar nimetlere mazhar oluyoruz da haberimiz yok.
Cenâb-ı Hak beytten de alemlerden de müstağnidir. Onun beyti insan, Mekke sadrına konulan da kalptir. Nuru ilahi oraya girince genişler. Artık kul O'nunla görür, O'nunla işitir, O'nunla yürür, O'nunla tutar, O'nunla düşünür, O'nunla hareket eder, O'nunla sükun bulur.
Makam-ı İbrahim; Hz. İbrahim'i dostluğa ulaştıran hilkattir.
Kim oraya girerse emin olur; hullete giren yani nefsini, malını, evladını dostluk rahmetine bezleden, ateşten de ayrılıktan da emin olur, tıpkı Hz. İbrahim'e ateşin serin ve selamet olması gibi. (Enbiya, 69) Cenab-ı Hak'tan hicaplanmaktan da emin olur, cemalini görür.
Hac erkanının hakikati:
Hacdan maksat Allah'tır. Diğer ibadetlerden maksat kurtuluş, derece, yakınlık, makam, keramet ve istitaattır. Hac, Hakk'ın cezbesidir ki cin ve insin amellerine denk gelir. Allah' ﷻ seyr ancak onunla olur.
İHRAM: Resimlerden (gösterişten) çıkmak, alışkanlıkları terk, dünya ve içindekilerden sıyrılmak, ahlakı temizlemek, teveccüh sohbetiyle kulluk ihramını bağlamaktır.
VAKFE: Sıdk-ı iltica ve hüsnü ahd-i vefa ile Cebel-i Rahme'de itikaf ve marifet Arafatı'nda vakfeye durmaktır.
TAVAF: Beşeri yedi etvardan sıyrılıp rububiyet Kabesi etrafında yedi kez tavaf etmektir.
SAY: Sıfatlar Sefası ile mürüvvet Mervesi arasında seyretmektir. TRAŞ: Nur-u ilahi karşısında kulluk eserlerini mahvetmektir.'Kim inkar ederse' Kim Hakk'ın cezbesine inanmazsa bu lütuflardan mahrum kalır.
✽ اٰيَاتٌ بَيِّنَاتٌ 'Açık ayetler' sıfat tamlaması, tekit ve medih bildirir.
✽ مَقَامُ اِبْرٰهٖيمَ kavli اٰيَاتٌ بَيِّنَاتٌ kavlinin atfı beyanıdır. Cemi kelime tekil olan bir kelime ile açıklanmıştır. Çünkü; o tek olan şey bile yeri ve makamı itibariyle birçok ayetler ve mucizeler değerindedir.
✽ "Her kim oraya girerse emin olur" Bu cümle her ne kadar mana bakımından bir ibtida veya şart cümlesi ise de 'Orada açık ayetler var' kavlinin atfı beyanıdır. Çünkü bu cümle, oraya girecek bir kimsenin güvencede olduğunu gösteriyor. Sanki bur ada şöyle denmiştir: "Orada apaçık ayetler vardır; Hz. İbrahim'in makamı var, oraya girenin can güvenliği var..." Aynı zamanda itnabdan tefridir.
✽ 'Kim oraya girerse emin olur' cümlesi, lafzen haber ifade etse de emir manası taşıyamaktadır. Anlamı şöyledir: 'Kim, Mesc id-i Haram'a girerse, siz ona emniyet verin.'
✽ 'Orada açık ayetler var' buyruğundan sonra, 'Makam-ı İbrahim ve oraya girenin emin olması' zikredilmiştir. Zikredilen bu iki ayet, diğer ayetleri ve mucizeleri de kapsamaktadır, tağlib olmuştur. Ayrıca bu ikisi zaten birçok ayet ya da mucizenin olduğuna delildirler. Bu ikisi dışında da daha bir çok ayetler ya da mucizeler var, demektir. Cüz-kül alakası ile mecaz-ı mürseldir.
✽ Âyet-i kerimede, bundan daha iyi ifade edilemeyecek birçok edebi sanat vardır:
♦ Şart cümlesinin cevabı, kesinlik ifade etmesi için haber sigası tercih edilmiştir.
♦ 'Kim inkar ederse' ifadesi, haccı terk edenin itibardan düşürüldüğü, zikrinin bile müstehcen sayıldığı, Allahu Teala'nın gazabının, haccı terk eden herkesi kapsadığını ifade eder.
♦ Subût ve devamlılık ifade eden isim cümlesi ile açıklanmıştır. Bu ifade tarzı, haccın, Allah'ın ﷻ insanlar üzerinde farz kılınmış bir hakkı olduğunu vurgulayacak şekilde gelmiştir.
♦ Ayette önce umumî olarak haccın bütün insanlara farz olduğu ifade edilmiş daha sonra gücü yetenlere tahsis edilmiştir.
♦ Hacc meselesi önce mübhem, özet olarak, sonra genişçe, açıkça anlatılmıştır. 'Yol bakımından güç yetirenlere' ifadesi, bedel-i ba'zdır.