Sureler

Göster

Âl-i İmrân Sûresi 100. Ayet

يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُٓوا اِنْ تُطٖيعُوا فَرٖيقاً مِنَ الَّذٖينَ اُوتُوا الْكِتَابَ يَرُدُّوكُمْ بَعْدَ اٖيمَانِكُمْ كَافِرٖينَ

100- Ey iman edenler, eğer kitap ehlinden bir zümreye uyarsanız sizi inandıktan sonra küfre döndürürler.

 

Ayet Evs ve Hazrec gençlerini kışkırtıp kavga çıkaran Yahudilerin çirkef hallerini haber vererek müminleri uyarıyor. Onların maksadı müminleri dinden çıkarmak amaçlı düşmanlık sokmak, eski düşmanlık ateşlerini yeniden tutuşturmak müminleri bu günde olduğu gibi birbirine katıp kardeşi kardeşe kırdırmak, bölüp, parçalayıp yutmak.

Bu nedenle Rabbimiz kafirleri, müşrikleri, münafıkları dost edinmeyi yasaklamış. Mecbur kalmadıkça onlarla beraber olmayı onlara uymayı, sevmeyi, onları dost bilmeyi, hevalarına uymayı men etmiş. Onları sevmek, takdir etmek onlara uymayı gerektirir ki, bunun sonu dinden dönmeye kadar gider. Onun için 'onlara itaat ederseniz' cümlesi vasıtalı kinaye olarak son cümleye bağlanmış, arada hazifler vardır.

'Sizi imandan sonra küfre çevirirler' Efendimizin 'Kişi arkadaşının dini üzeredir' buyruğu da bu manayı açıklar.
 

Ey iman edenler...

"İman edenler" ile Evs ve Hazrecliler kastedilmiştir. Onlar gerçekten kafir olup, saptıkları için azarlanmadılar. Çünkü onlar mümin kimselerdi. Bundan dolayı iman nitelikleri söz konusu edilerek "ey iman edenler" diye kendilerine seslenilmiştir.

En büyük nimet; iman ve İslâm nimeti, Kurân-ı Kerim’e hâdim olmak, Hz. Muhammed’i ﷺ canından çok sevmek, sıhhat ve âfiyeti iyi değerlendirmek, günahın örtülmesi, halktan müstağni olmaktır.

✦ Allah ﷻ katında amellerin en değerlisi Allah’a, peygamberine iman etmektir. Hadis-i Şerif

✧ Müminin keremi dinidir. Mürüvveti aklı, hasebi (soyluluk ve asaleti) güzel ahlaklıdır. İbn Hibban Hakim

✧ İman, Yüce Allah'ın ﷻ gayba ait bildirdiği her şeyi tasdik etmektir. Muhammed ibn-i Hafif

✧ Hakiki Müslümanlık en büyük kahramanlıktır.

✧ Gerçek müminin hareketleri ibadet, sözü dua, bakışı rahmet, beraberliği kuvvettir. Nureddin Topçu

✧ İnanmış ona derler ki; her hususta kafir bile imanını kıskansın ona özensin. Mevlana
 

Kitap verilenlerden bir zümreye itaat ederseniz...

Yani, Şâs ve arkadaşlarına itaat ederseniz, imanınızdan sonra sizi kâfirler olarak geri çevirirler.

"Eğer kendilerine kitab verilenlerden herhangi bir zümreye itaat edecek olursanız..." buyruğundan murad, yahudilerin gayret gösterdikleri her türlü saptırma da olabilir.

İslâm kültürü, insanın yaratılışındaki üstünlüğe, ruhundaki yüceliğe eşdeğerdedir. İslâm'la insan ikiz kardeşlerdir. Onunla yoğrulup şekillenen her mü'min, sosyal yapıda bir değer, aile bünyesinde kıymetli bir örnektir. Saygınlığı yaygın, beşerî münasebetleri iyilikten ve hizmetten yanadır. Varlığı rahmet, ölümü büyük bir kayıptır.

İslâm kültürünün ruhlar ve vicdanlar üzerindeki olumlu etkisini ve taşıdığı derin mânayı henüz anlayamayan bazı müslümanların başka bir kültürün kurbanı olması kaçınılması güç bir hastalıktır. Yabancı kültürün zararlarını öğretmeden önce İslâm kültürünün yararların ı kalblere ve kafalara işlemek gerekir.
 

İmanınızdan sonra döndürüp, sizi kâfir yaparlar.

Yapmak yıkmaktan daha zordur, bu yüzden inkarcıların işi daha kolay gözükmektedir. Allahu Teala mü'minlerin de yoldan çıkma tehlikesi bulunduğuna dikkat çekmek için, inkarcıların etkisinde kalmamanın yollarını öğretmektedir.

Âyet-i kerime, yahudi ve münafıkların en büyük gayelerinin müslümanları İslam'dan döndürmek olduğuna dikkat çekmektedir. Ayetin sebebi nüzulü belli bir döneme ait olmakla birlikte, içerdiği üstün değerler her zaman, her yerde uyulması gereken ulvi değerlerdir. Müslümanların İslami hedeflere, Kur'an ve sünnete sarılmaları, onları bir araya getiren ve güçlü bir toplum haline dönüştürecek olan İslam kardeşliğine bağlanmaları gereklidir.

Ayrıca ayet-i kerime, müminlere zarar vermek, onları parçalamak isteyenlerin vesveselerine müslümanların kulak vermemeleri gerektiğini bildirir. Dinimize uymayan kimselere, özellikle ayrılık işareti verdikleri zaman inanmamamız gerekir. Mü'minler eğer onların sözleri karşısında yumuşar ve kabul ederlerse, bu onları yavaş yavaş küfre düşürecektir. Küfür, hem dünya hem de din bakımından helak olmaktır. Yahudi ve hristiyan alimlerin nasihatlerini, yönlendirmelerini ve müslümana işaret ettikleri şeyleri kabul etmek, müslümanı farkına varsın varmasın inkâra götürür. Bunun için onlardan tam anlamıyla uzaklaşmak, görüşlerine kulak vermekten sakınmak, ileri sürdükleri fikirler üzerinde derinliğine düşünmemek şarttır. Ta ki onların telk in ettikleri görüşler zarara, şirke, fesada ya da ayrılığa, anlaşmazlığa ve böl ünmeye götürmesin.

Küfür, ahireti kaybetmeye sebep olan, dinî bakımdan bir helak oluştur. Dünyada ise kötü gidişe ve kötü geçime sebeptir. Fitneleri, düşmanlıkları ve kini körüklediğ inden dolayı dünyada da bir helak oluştur.

Yahudileşme alametleri:

1- İmanda pazarlık etmek, dinin hükümlerine sınır çizmek

2- Din hükümlerinde tahrifat yapmak, İslam’ın ruhuna aykırı yorum yapmak

3- Hakkı gizlemek, Allah ﷻ hakkında kötü zan beslemek

4- Sosyalleşememe, kutsal millet inancı, taassup

5- Kurtulmuş fırka düşüncesi, üstünlük iddiası

6- Taklitçilik, kimlik kaybı, grupçuluk, dini parçalamak

7- Nimet azgınlığı, karunlaşmak

8- Dini siyasete indirgemek, törenselleştirmek

9- Sevgisizlik, ikiyüzlülük, ciddiyetsizlik ve tartışmacılık

10- Allah’ı hakkıyla takdir edememek, Allah’a iftira

11- Allah yolunda mücadeleden caymak,

12- Gerçeği bile bile inat etmek
 

 

Sebeb-i nüzulü

Yahudi Şâs İbn-i Kays, küfürde son derece ileri giden, müslümanlara son derece kızan, hased eden bir kafirdi. Bir gün, Evs ve Hazreclilerin karışık bulunduğu bir ensar grubuna rastladı. Onlar sohbet ederlerken, câhiliyyedeki düşmanlıklarının İslam sayesinde tamamen bitmiş olduğunu gördü. Bu durum çok zoruna gitti. Çünkü daha önce yahudiler, komşuları Evs ve Hazrec'in -aralarındaki yıkım ve tahribattan dolayı, onlardan korkmuyor, emniyet içinde yaşıyorlardı. "Bunl ar birleşirlerse vay bizim halimize" dedi. Hemen yanlarına oturarak onlara, daha önce aralarında geçen harbleri hatırlattı. Bu harbler hakkındaki bazı şiirleri tekrarladı. Bu sefer, diğer grup 'Bizim şairimiz de filan filan gün hakkında şöyle dedi' diyerek kendilerine ait şiirleri okudular.

Bunun üzerine ensar topluluğu aralarında tartışmaya, atışmaya, "Silahlarınıza davranın, silahlarınıza" demeye başladılar. Bir araya toplandılar, silahlarını alıp, savaşmak üzere dizildiler. Bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu.

Peygamber hemen muhacir ve ensardan bir grup müslümanla onların yanına geldi. İki saf arasında durarak, yüksek sesle bu âyet-i kerimeyi okudu, Evslilerle, Hazrecliler Hz. Peygamber'in sesini işitinc e ona kulak verip dinlediler. Hz. Peygamber şöyle diyordu:

"Ben sizin içinizde olduğum ve de Allah sizlere, İslam ile ikramda bulunup kalblerinizi uzlaştırmış olduğu halde, sizler câhiliyye hallerine tekrar dönmek mi istiyorsunuz?" Bunun üzerine sahabeler, bunun şeytan işi ve yahudinin bir hilesi olduğunu anladılar. Silahlarını atarak kucaklaştılar, ağladılar ve Rasulullah ﷺ ile birlikte oradan ayrıldılar.

Cabir b. Abdullah o günü anlatırken şöyle demiştir: O gün bu yaptığımız işe muttali olmasından en çok hoşlanm adığımız kişi Rasûlullah idi. O geldi ve bize eliyle işaret etti, biz de bu işten vazgeçtik, Allah da aramızı bulup barıştırdı. Bunun üzerine, bu işe muttali olmasından, Rasûlullah'ın haberdar olmasından daha çok sevindiğimiz kimse olmadı. Ve ben, başı itibariyle bundan daha çirkin ve vahşetli, sonu itibariyle de bundan daha güzel bir gün görmedim.

Bazı tefsirlerde, Evs ve Hazrec'li grubun, Şâs ibn Kays tarafından görevlendirilen bir yahudi genç tarafından eski düşmanlıkları ve aralarında câhiliye devrinde vuku bulan Buas savaşları hatırlatılarak tahrik edilmeleri üzerine bu tuzağa düşerek savaşın eşiğine geldikleri, zikredilmiştir.

Bu hadise hakkında bir değil bir kaç âyet-i kerime nazil olmuştur. Bu sûrenin 98. âyetinden 103. ayete kadar altı âyet-i kerime bu hadise akabinde inananlar arasına fitne tohumları ekmeye çalışan yahudileri azarlamak ve onların kurduğu tuzağa düşen mü'minleri kınamak, bu tuzaktan kurtularak yeniden hakka tabî olmaya davet etmek üzere inmiştir.

 

Te'vilâtı'n Necmiyye'den (99-100. ayetler)

'Ey ehli kitap! Niçin Allah yolundan çeviriyorsunuz?' Yani ey kötü alimler! Neden dünya hırsınızla, hevanıza uymakla size uyan müminleri sapıtıyorsunuz? Onların Hakka' yönelip, varlıklarını Hakk'a bezletmelerine mani oluyorsunuz. Onlar size hüsnü zan edip, amellerinizin, hallerinizin şeriat kaidelerine, din tarikatına nebinin emrine uygun olduğunu zannediyorlar. Batıl yollara giderek onları eğri yollara sevk ediyorsunuz.

Ey iman edenler! Siz o kötü alimlere itaat ederseniz, hevalarına uyarsanız sizi batıl yola sevk ederler.

 

Belagat

 Önceki ayetlerde hitap peygambere iletilerek ehl-i kitaptan hesap soruldu. Cenab-ı Hak onlara gazaplı olduğundan direkt muhatap almıyor. Bu ayet müminleri direkt muhatap alıyor 'Ey iman edenler' buyuruyor. Müminleri zalim, hilebaz, inkarcı kimselere karşı uyaran bir takyit cümlesi getiriyor. 'Eğer itaat ederseniz, sizi çevirirler' Şart cezası ile sebep-sonuç ilişkisini gösteriyor.

 'Kitap verilenlerden bir fırka' ifadesindeki فَرٖيقاً kelimesinin nekresi, neviyet ve efraddan her ferde şumullü olduğunu bildirir. Kafirler hangi inanca, hangi meşrebe, hangi mezhebe dahil olursa olsun, fark etmez küfür bir millettir. Hepsi de müminleri mürted yapma niyetinde birdir.

 يَرُدُّو Sizi çevirirler, mürted olmak manasındadır. İlk andan itibaren kafir olmaktan çok daha beterdir. Çünkü kafirlikten müslümanlığa dönen kimsenin geçmiş günahları silinirken, imandan küfre dönenin geçmiş iyilikleri, sevapları siliniyor. Nikahı bozuluyor, miras hakkını kaybediyor. Ve yeniden İslam'a girmezse canı heder oluyor.

 'İmandan çevirmek' ile 'Kafir olmak' arasında muraat-ı nazır vardır.

 Bu ayette 'Kitap verilenler' ifadesinde ism-i mevsul zem ve tahkir içindir.