Sureler

Göster

Âl-i İmrân Sûresi 105. Ayet

وَلَا تَكُونُوا كَالَّذٖينَ تَفَرَّقُوا وَاخْتَلَفُوا مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَهُمُ الْبَيِّنَاتُۜ وَاُولٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ عَظٖيمٌۙ

105- Sakın kendilerine deliller geldikten sonra görüş ayrılığına düşüp parçalanan kimselerden olmayın, onlara büyük azap vardır.

 

Tebliğcisini yetiştirmeyen ya da cemaatten uzaklaşan kimselerin akıbeti ayrılmak ve arkadan ihtilafa düşmek, şeytanın ve şeytan görevi yapan insan şeytanlarının 'Böl, parçala, yut' tuzağına düşmektir.

Bunun için ayet-i kerime uyarıyor. Bu ayrılıkların uzak ve yakın tarihte örnekleri çok. Hangi millet yıkıldıysa, hangi birlik bozulduysa mutlaka içlerinde ayrılık ve ihtilaf çıkaran biri vardır. Nice sağlam kaleler içten yıkılmış, nice uygarlıklar tarihe karışmıştır. Bir ailede bile eşler birbiriyle aynı fikirde değilse, aralarında sevgi ve muhabbet bağı yoksa çocuklara isyan için hodri meydan olmuyor mu?

Daha ileri derecede ailedeki ilişki bozuklukları ihtilafa boşanmaya sebep oluyor. Ve çocuklar sahipsizlik, ilgisizlik neticesinde zararlı tipler oluşturuyor. Tabi ki istisnaları vardır.

Allah'ın ﷻ hidayet ettiğini kimse sapıtamaz. Bugün savaşları, kargaşaları göz önünde bulundurursak yine içerden hainler tesbit edilip onlar sayesinde işgaller yapılıp katliamlar başgösteriyor. Hep inceldiği yerden kopuyor. Rabbimiz 'onlar gibi olmayın' diye ümmete ikazda bulunuyor.
 

Deliller geldikten sonra ihtilaf edenler gibi olmayın.

Cenâb-ı Hak önceki ayette, emr-i bil ma'ruf ve nehy-i ani'l münker yapmayı emretti. Bunu başarabilmek ise, iyiliği emredenin zalimlere ve azgınlara karşı bunu yerine getirebilecek güçte olmasıyla mümkündür. Bu güç de din mensupları arasındaki ülfet ve muhabbetle kazanılır. Emr-i bil maruf ve nehyi anil münker görevinden âciz kalmamaları için, Allah mü'minleri ihtilaftan kesin olarak menetmiştir.

'Kendilerine deliller geldikten sonra ayrılıp ihtilaf edenler' yahudi ve hıristiyanlardır. 'Peygamberlerden bir kısmını tasdik ederken, diğerlerini tasdik etmeyen, böylece düşmanlık ve tefrika içine düşen kimseler gibi olmayın' demektir.

Bununla, ümmet -i Muhammed'in bid'atçilerinin veya sadece Hâricîlerin kastedildiği de söylenmiştir.

كَالَّذٖينَ تَفَرَّقُوا وَاخْتَلَفُوا ifadesinde birbirine atfedilen 'İhtilaf ve tefrika' kelimeleri aynı manadadırlar. Birbirini tekit için getirilmişlerdir.

Ancak farklı anlamda ise, şu manaları taşır:

♦ Sizler, düşmanlık yapmak suretiyle parçalanmayın ve dinî konularda ihtilaf etmeyin.

♦ Nasslardan yanlış manalar çıkararak parçalanıp, her biriniz kendi görüş ve mezhebinin te'yidi için çaba sarfederek ihtilaf etmeyin.

♦ Âlimlerin her biri bir beldede reis olup sözü dinlendiği için, her biri kendisinin hak, diğerlerinin bâtıl olduğunu iddia etmeleri sebebiyle ihtilafa düşmeyin.
 

Tefrika-Bölünme

“Tefrika” فرق fiilinden gelmektedir. Fark, iki şey arasını ayırmak, farklı olmak, ayrılmak, yol çatallı olmak anlamlarına gelir. Tefrika ise, eşyayı birbirinden ayırmak, insanlar arasına düşmanlık sokmak, parçalara, bölüklere ayırmak, parçalamak demektir. Aynı kökten gelen ‘fırka’ insanlardan ayrılan topluluk demektir. İslâm tarihinde mezheplere ve siyasî partilere de ‘fırka’ denilmiştir. Tefrika, bölüklere, fırkalara, partilere, parçalara ayrılmayı ve böylece bir bütünü parçalamayı ifade eder. Bu; İslâm’ın izin vermeyeceği bir şeydir.

Allah'ın ﷻ hükümlerini bilip tanımak, tefrika ve ayrılık sebebi olmamalıdır. Bu hükümler birlik ve birleşme vasıtasıdır. Dinlerin özelliklerinden biri ve belki en önemlisi, kopup dağıl an, vuruşup bozuşan ve birbirine haksızlıkta bulunan kabile ve milletleri bir olan Allah inancında toplamak ve gönüllerini âhiret kavramının verdiği sorumluluk duygusuyla geliştirmektir.

Nitekim kabile halinde yaşayan, birbirini ezip talancılıkla geçinen Araplar ancak İslâmiyetin ilâhî disiplini altında toplanıp birleşebilmiş ve kısa zamanda en güçlü ve hatırı sayılır bir devlet haline gelebilmiştir. Dinî disiplinin zaafa uğradığı ve yeniden kabile ruhunun sahneye çıktığı devirler, kardeş kavgalarına sahne olmuş ve bu olaylar İslâm âlemini asırlarca geriletmiştir.

Kim Allah'ın ﷻ razı olmayacağı, izin vermediği şekilde dinde bir takım değişiklikler yapar yahut bidatler ortaya koyarsa, Havz'ın etra fından kovulup uzaklaştırılan, yüzleri kararacak kimselerden olacaktır. En çok uzaklaştırılıp kovulacak olanlar da müslümanların cemaatin e muhalefet edip onların yolundan ayrılanlardır. Çeşitli fırkalarıyla Haricîl er, farklı sapıklıklarıyla Râfizîler, türlü hevâ ve hevesleriyle Mutezilîler gibi. Bütün bunlar bid'at çıkarmış kimselerdir.

Aynı şekilde haksızlık, zulüm, hakkı gizlemek, hak ehlini öldürmek, hak ehlini zelil etmek suretiyle aşırıya kaçan zalimler, masıyetleri hafife alıp büy ük günahları açıkça işleyenler, çeşitli sapıklık, hevâ ve bîd'at sahibi kimseler de böyledir. Bununla beraber cehennemde ebediyyen kalacak olanlar, ancak kalbinde hardal tanesi ağırlığı kadar dahi iman namın a bir şey bulunmayan inkarcılardır.
 

Onlara büyük azap vardır.

Kur'ân, kendilerine apaçık belgeler (ilâhî âyetler) geldikten sonra bö lünüp parçalananlar üzerine nasıl bir felâketin ve azap bulutunun çökeceğini daha önce haber vererek çağımızdaki Müslümanları da aynı şekilde uyarmakta, yaklaşan fırtınaya dikkatlerini çekmektedir.

Müminler ibret alıp ihtilafa ve tefrikaya düşmesinler diye, onlara kitab ehlinden ihtilaf edenlerin cezası bild irildi: Onlar için miktarı takdir edilemeyecek, niceliği tanınamayacak kad ar büyük bir azab vardır...

Dünyada gelen azâb, iç çekişmeden dolayı huzur ve güvenin kalkması, fena ahlâkın yaygınlaşması, otorite yokluğundan anarşinin baş kaldırması ve bunların sonucu olarak din ve dünya hürriyetinin elden gitmesidir. Anlayan bir millet için bundan daha büyük bir azâb düşünülemez. Mevlâna Celâleddin buna değinerek şöyle demiştir:

«İlâhî nimete karşı nankörlük etmenin biri dünyada, diğeri âhirette olmak üzere iki türlü azabı vardır: Dünyadaki azabı, o nîmetin elden gitmesidir» Kur'ân buna «Azâb-ı Azîm» diyor.

Geçmişten günümüze İslâm ülkelerinin çoğu, Kurân'ın çağrısı dışına çıkıp, liderleri de post kavgasına tutuştukları için dünyadaki azabı yud um yudum tattılar, tatmaktalar. İlâhî hükümler, Allah'ın ﷻ hayat kanunları sırası gelince hükmünü yürütür, kimsenin gözyaşına bakmaz.

Âhiretteki azabı ise, Kur'ân gönüllere neşter vururcasına işlemektedir. O kadar ki başka bir kelimeyle açıklamasını yapmaya, diğer bir yorumda bulunmaya gerek yoktur.

Her iki azabı da insanların kendisi hazırlar. Toplum ve milletler, aile ve fertler kendi tutumları, inanç ve davranışlarıyla ya cennetlerini, ya da cehennemlerini düny ada iken hazırlarlar. Çünkü "Allah âlemlere herhangi bir haksızlıkta bulunmayı dileyecek değildir."

✦ Zakkumun bir katresi yer ehline düşse, yiyeceklerini zehre dönüştürür. Devamlı taamı zakkum olanın hali nasıl olur? Hadis-i Şerif


İhtilaf

✦ Her kim itaatten ayrılır ve cemaati terkeder de ölürse cahiliye ölümüyle ölmüştür. Asabiyet bayrağı altında öldürülen ve asabiyet için savaşan ümmetimden değ ildir. Hadis-i Şerif

✦ Felaketler olacak felaketler! Her kim bu ümmetin davasından ayrılmak isterse, kim olursa olsun boynunu vurun! Hadis-i Şerif

✧ İki kişi bir araya gelir ve bozuşurlarsa, şeytan her birinin kalbine bir düğüm atar. Birbirleriyle karşılaşıp selamlaşırlarsa düğüm çözülür. Selamlaşmazlarsa düğüm olduğu gibi kalır. Avn bin Abdullah (r.a.)

✧ Belaların gelişi çeşitlidir. Bunlardan biri ihtilaftır. İhtilaf düşmanlığa sebep olur. Düşmanlık da ortalığı bela ve afetlere boğar.

✧ Sizden cennetin ortasına ulaşmak isteyen kimse cemaatten ayrılmasın. Zira şeytan tek olanla birliktedir. Cemaatten uzaktır. Hz. Ömer

✧ Kuş sürüsüyle uçar. İyilerle berâber olmak hem ibâdeti kolaylaştırır, hem de haramlardan kaçmakta en iyi usuldür.

✧ Biribirimizin kusurunu aramaz, musamaha edersek ihtilaf çıkmaz.

✧ Sevgiyi yok eden iki şey: Münakaşa ve ihtilaftır.

 

Belagat

 ' وَلَا تَكُونُوا Ayrılanlar gibi olmayın' buradaki nehiy sadece tebliğ cemaatine ait olmayıp bütün müslümanları içerisine almaktadır. Çünkü cümle cemi ve muhatap sigasıyla gelmiştir.

 كَالَّذٖينَ 'Ayrılanlar gibi' ism-i mevsul zem içindir. Ehl-i kitap ve müşriklere tariz ve telmihtir. Ayrıca idmaç sanatıdır.

 'Kendilerine beyyinat gelmesinden sonra ihtilafa düşüp, ayrılanlar' deliller geldikten sonra tefrika ve ihtilaf etmenin direkt azap vesilesi olduğu da açıkça ifade edilmiştir. Ayet tazammuni olarak; bu iki vasfın cehaletten, delilsizlikten olmayıp, haset, kibir, inat, taassup ve dünya sevgisinden kaynaklanan heva, şan, şöhret sevgisine dayandığını bildirir.