106- Kimi yüzlerin beyaz, kimi yüzlerin de kapkara olacağı günde; yüzleri kapkara olanlara; ‘İmanınızdan sonra inkar ettiniz öyle mi? Küfrünüz yüzünden azabı tadın!’ denilecek.
"Ey Muhammed ﷺ yüzlerinin ağaracağı o günü hatırla!" takdirindedir. Ya da önceki ayetin sonundaki "İşte onlar için büyük bir azap vardır" cümlesi ile ilgilidir, "Onlar için bir takım yüzlerin ağaracağı o günde büyük bir azap söz konusu olacaktır" demektir.
Yüzlerin ağarması, nimetlerle aydınlanıp parıldaması, kararması ise, can yakıcı azabın kendilerini yorup bitirmesidir.
"Nice yüzlerin ağarıp, nice yüzlerin kararacağı gün" Kıyamet günüdür, insanlar kabirlerinden diriltilecekleri vakit, mü'minlerin yüzleri ağaracak, kâfirlerin yüzleri de kararacaktır.
Bu ağarıp kararmanın ne zaman olacağına dair farklı açıklamalar da vardır:
• Herkesin kendi amel defterini okuyacağı vakit olacaktır. Mümin, kitabını okuyup da, hasenatının yazılı olduğunu görünce buna sevinir ve yüzü ağarır. Kâfir ile münafık da kitabını okuyup orada günahlarını göreceği vakit, yüzü simsiyah kesilir.
• Bu husus amellerin tartılacağı sırada olacaktır. İyil ikleri ağır basarsa yüzü ağarır, kötülükleri ağır basarsa yüzü kararır.
Mahşer halkı, bir insanın yüzünün ak olduğunu gördüklerinde, onun cennetliklerden olduğunu anlar ve ona daha fazla saygı duyarlar. Said (cennetlik) kimse, kendisinin saadet ehli olduğunu kavminin bilmesi ile sevinir. Böylece yüzünde aklığın meydana gelmesi, âhirette daha fazla sevinmesine sebep olur. Yüzünde siyahlık bizzat bulunduğu zaman da bu, daha fazla kederlenmesine sebep olur.
Âhiretteki aklığın ve karalığın hikmeti budur. Dünyadaki hikmetine gelince, mükellef dünyada iken, âhirette böyle bir şeyin olacağını bilirse, âhirette yüzleri ağaranlardan olup, kara çıkanlardan olmamak için taatlara daha fazla rağbet gösterip, haramları bırakır.
• Bu husus, "Ey günahkârlar! Bugün siz ayrılın" (Yasin, 59) denileceği vakit sözkonusu olacaktır.
• Kıyamet günü herkese kendi mabudunun etrafında toplanması emrolunacaktır. Onlar batıl mabutlarına gidecekler i vakit üzülecekler, yüzleri simsiyah kesilecektir. Mü'minler, ehli kitab ve münafıklar ise yerlerinde kalacaklardır. Yüce Allah mü'minlere: "Rabbiniz kim?" der, onlar; 'Rabbimiz aziz ve celil Allah'tır' derler. Bu sefer, "Onu görürseniz tanır mısınız"? diye sorar, onlar; 'Biz onu tenzih ede riz. Ancak O bize kendisini tanıtırsa O'nu tanırız' derler. Onlar da yü ce Allah'ı dileyeceği şekilde görecekler. Bunun üzerine mü'minler yü ce Allah'a ﷻ secde ederek yere kapanırlar. Yüzleri kar gibi bembeyaz kesil ecektir, münafıklarla kitap ehli ise, secde edemeyecek halde kalacaklar, bund an dolayı üzülecek ve yüzleri simsiyah kesilecektir.
Rasûlullah Allah'ın ﷻ: "O gün nice yüzler ağarır, nice yüzler kararır" buyruğu hakkında şöyle buyurmuştur: "Yani, sünnet ehlinin yüzleri ağaracak, bid'at ehlinin yüzleri kararacaktır."
Peygamber 'Bu; Hariciler hakkındadır" demiştir. Bir başka hadiste de Efendimiz "Bu, kaderiye hakkındadır" buyurmuştur.
✦ Ebû Umâme, Dimaşk kapısı üzerinde dikilmiş kesik bir takım başlar gördü. Bunun üzerine şöyle dedi: "Bunlar ateşin köpekleridir. Gökyüzü altında öldürülmüşlerin en kötüleridir. Bunların öldürdükleri ise, en hayırlı maktullerdir." Sonra; "O gün nice yüzler ağarır, nice yüzler kararır..." âyetini okudu. Ebu Gaib, Ebû Umâme'ye 'Bunu Rasûlullah'tan bizzat dinledin mi?' diye sorunca, şöyle dedi: Eğer bunu Rasûlullah'tan bir, iki, üç -diyerek yediye kadar saydı- defa duymasam, size nakletmezdim. Tirmizi
✦ Hz. Ali Haricilerle karşılaşınca onlara şöyle dedi: "Rasulullah'ı şöyle derken işittim: Ümmetimden bir topluluk çıkacak, Kuran'ı okuyacaklar ama sizin okuduğunuz gibi değil. Namazları sizin namazınız gibi değil. Oruçları da oruçlarınıza benzemez. Kur'an'ı kendi lehine okurlar. Halbuki Kur'an aleyhlerindedir. Namazları gırtlaklarından aşağı inmez. Okun yaydan çıktığı gibi İslam'dan çıkarlar. Nerede görürseniz onları öldürün. Kıyamet gününde onları öldürenlere Allah katından ecir verilir."
✦ Bir kimsenin sabahında mü'min olduğu günün akşamında kâfir olduğu, akşamında mü'min olduğu gece kâfir olarak sabahladığı ve dinini dünya metaına sattığı karanlık gecenin parçaları gibi fitneleri, salih ameller aracılığıyla gidermekte acele edin." Hadis-i Şerif, Ebu Hureyre
Allahu Teala, 'O gün bazı yüzler ağarır, bazı yüzler kararır' buyurarak ayetin girişinde yüzlerin aklığını, karalığından önce zikretti. Sonra bu iki kısım insandan, önce yüzleri kapkara kesilenlerle ilgili hükmü zikretti.
Sözün başının ve sonunun, gönle sürür, kalbe ferah verecek bir şekilde olması gerekir. Rahmeti murad edişinin, gazabı murad edişinden daha fazla olduğuna dikkat çekmek için yüzleri ak olanları önce zikretmiştir. Çünkü yaratmaktan maksad; azabı değil, rahmeti ulaştırmaktır. Cenâb-ı Hakk şöyle buyurmuştur: "Ben insanları, benden kâr elde etsinler diye yarattım, ben onlardan kâr elde edeyim diye değil..."
Sevaba nail olmuş yüzleri ak kimseler önce zikredildi. Çünkü şerefli olanı, kıymetsiz olandan önce zikretmek uygundur.
"O zaman yüzleri kara olanlara..." ifadesinde "Şöyle den ilecektir" kelimesi hazf edilmiştir.
Kalpleri küfür ile kararan, tefrikaya düşenlerin yüzleri kalplerinin rengiyle kararır.
Kelamullahta vaki olan istifham asıl anlamda kullanılmayıp mecazidir. Allahu Teala herşeyi bildiğinden soru sormaya ihtiyacı yoktur. Ancak şu altı anlam ifadesi için soru sorar: Tevbih, taaccüp, tesviye, icap, emir, takrir.
• İmandan sonra küfür; misak günündeki tasdiki inkar edenlerin küfrüdür. Çünkü onlar; "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diye sorulduğu vakit; evet dedikleri o misak gününde iman etmişlerdi.
• Bu sözlerin muhatabının yahudiler olduğu da söylenmiştir. Çünkü onlar, Hz. Muhammed ﷺ peygamber olarak gönderilmeden önce ona iman ediyorlardı, fakat peygamber gönderilince onu inkâr ettiler.
• Bu soru münafıklara, dilleriyle iman kelimesini söyleyip kalpleriyle inkar edenlere sorulacaktır. Onlara "Açıktan açığa imanınızı ikrar ettikten sonra, gizliden kâfir mi oldunuz?" denilecektir.
Arapça alimleri اَمَّا şart edatının cevabında "ف" harfinin mutlaka gelm esi gerektiğini icma ile kabul etmişlerdir. Çünkü اَمَّا edatının özelliği; ardından gelen cevap cümlesinin, ne olursa olsun gerçekleşeceğini ifade eder.
Hz. Ali şöyle dedi: "Bir kimse evinden çıkar ve cennete girmesini gerektirecek bir iş yapmış olarak döner. Bir kimse de evinden çıkar ve cehenneme girmesini gerektirecek bir iş yapmış olarak dön er." Daha sonra "O gün bazı yüzler ağarır, bazıları ise kararır..." ayetini okudu.
"İmânınızdan sonra küfre girdiniz öyle mi?" ifâdesi, küfrün Allah'tan değil, kuldan olduğuna delâlet eder.
İnanç ve amelleri insan bedeni kaydetmektedir. Maddeler; sesleri, duygu ve amelleri saklar. Disket veya CD'nin ses ve hareketleri kaydedip saklaması gibi, bedenimiz de konuşmalarımızı, duygularımızı ve amellerimizi kaydedip saklamakta ve ahir ete taşımaktadır.
Bu ayet de, irtidadın, insan yüzüne siyahlık olarak yansıyacağını söylerken buna işaret etmektedir.
İnsanoğlu bu dünyâ hayâtında sürekli bir kitap yazmaktadır. Yazdığı şeyler onun davranışlarını anlatan yazılardır. İnsanın huzûr-u ilâhîde ilk yüzleşeceği bir ömür kaydettiği bu amel defteridir. İnsanoğlu Rabb’ine kavuştuğu ve hesap için yeniden yaratıldığı zaman açılan amel defteri ya da hayât cd’sinde büyük sürprizlerle karşılaşacaktır.
Amelim sandığı, amel-i sâlih yapıyorum diye gerçekleştirdiği pek çok davranışın riyâ ile mâlul olduğunu görecek, yüzünü ağartacak davranışların azlığına şâhid olarak hüsrâna uğrayacaktır. Arkasına, sağına ve soluna bakınmasının, çevresinden meded ummasının o anda kendisine bir faydası olmayacaktır. Çünkü herkesin kendi derdine düştüğü, kendi günahının yüz kızartıcı hâliyle yüzleştiği bir sırada kapkara bir yüzle ne Rabb’ına varabilecek bir hâlde, ne de başkalarına bakabilecek bir durumdadır.
O sırada başkasının yüzüne bakamayacak kadar mahcûbiyet ve tükeniş içindedir. Kendisini gören kardeşlerinin ve evlâtlarının: “Sen bunları bunları da mı işledin? Bu günahlara da mı bulaştın? Bunları ummazdık senden, doğrusu biz seni daha iyi bir konumda sanıyorduk. Sen bizden de betermişsin” demelerinden korkar.
Ya da işlediği günahlar sebebiyle o kadar çâresizdir ki bir başkasının kendisinden meded ummasından, yanına sokulup bir talepte bulunmasından endişe ederek onlardan kaçar.
On grup insan huzûr-i ilâhîde hüsrâna uğrayacaktır:
1- Kendisini Allah’ın yarattığını bilen, fakat kulluk etmeyen
2- Allah’ın Rezzâk olduğuna inanan, ama rızık konusunda O’na güvenmeyen,
3- Dünyânın geçici olduğunu bilen, bununla birlikte ona aldanıp peşinden koşan,
4- Vârislerinin kendisine düşman olacağını bilen, yine de onlar için mal toplayan,
5- Ölümün yaklaşmakta olduğunu gördüğü hâlde hazırlık yapmayan,
6- Kabre gireceğine inanan, fakat onun îmârına çalışmayan,
7- Hak sâhibinin kendisini hesâba çekeceğini bilen, fakat ona delîl hazırlamayan,
8- Sırâttan geçeceğini bildiği hâlde günah yükünü hafifletmeyen,
9- Cehennemin günahkârların yeri olduğunu bildiği hâlde günahtan sakınmayan,
10- Cennetin takvâ ehlinin yurdu olduğunu bildiği hâlde takvâ azığı hazırlamayan.
Cenâb-ı Hak şayet bu kısmı getirmeseydi, bu ilâhî va'îd iman ettikten sonra kâfir olanlara has olurdu. Fakat bu tabir kullanılınca, va'îdin hem imân ettikten sonra kâfir olanlar, hem de aslî kâfirler (hiç imân etmemiş olanlar) için olduğu anlaşılır.
Bedbahtlık iki kısımdır:
Bedbaht olanlar: Tevhid ehlinden olup da günah sebebiyle bedbaht, iman sebebiyle mesud olanlar vardır. Günahlar onu cehenneme sokar, tevhid ise oradan çıkarır.
Daha bedbaht olanlar: Bidat ve küfür ehli ise daha da bedbahttır ki küfrü ve yalanlaması onu cehenneme sokar, orada ebedi kalır.
O’nu tanıyan ve itaat eden zindanda da olsa bahtiyardır. O’nu unutan saraylarda da olsa zindandadır, bedbahttır.
Cehennem, sanıldığı gibi yalnızca "dev bir fırın" değildir. Cehennemde ateş vardır, ama orada olan tek azap ateş değildir. Orada insanı hem fiziksel hem de psikolojik yönden azaplandıracak çok çeşitli yöntemler vardır.
Dünyadaki işkence yöntemleri, cehennemdekilere oranla karşılaştırılamayacak kadar hafiftir. Cehennemde çok farklı, çok gelişmiş işkence yöntemleri kullanılacaktır. Dünyada elektrik verilerek işkenceye uğratılan bir insanı da, verilen elektriği de, insanın elektriğe olan acı duyarlılığını da Allah yaratmıştır. Daha insana acı verecek birçok bilinmeyen kaynak ve insanın bilinmeyen birçok zaafı vardır. Allah yarattığı kullarının zaaflarını en iyi bilendir. Bu zaaflar doğrultusunda en çok acıyı da yine Allah verecektir. Bu, "Muazzip" (azap edici) ve "Kahhar" (kahredici) olan Allah'ın ﷻ kanunudur.
Cehennemde ne bir son vardır ne de umut. Pis, yakıcı, havasız, karanlık, dumanlı bir atmosferde, elleri boynuna bağlanan ve daracık, sıkışık bir yere sokulan kafir, suda boğulan bir insan gibi, tarifsiz bir eziyet çeker. Debelenir, çırpınır, kurtulmaya çalışır, ama kımıldayamaz. Sonunda ölüp yok olmayı ister. Ancak bu mümkün değildir. Sokulduğu o daracık yerde, dünya ölçüsüyle aylar, yıllar, belki yüzyıllar boyu kalacak, giderek artan bir sıkıntı içinde binlerce kez yok oluşu çağıracaktır. Oradan çıkarıldığında ise, kurtuluşa değil, cehennemin bir başka azabına götürülür.
Allahu Teala'nın gazab etmesi, cehennem ateşinden şiddetlidir.
✦ Allah’tan kendisini cehennem ateşinden korumasını isteyen kimse, müminlere karşı çok merhametli ve ince davransın. Hz. Ebubekir
✦ Namaz kılmayanlar kıyamet günü Allah u Teala yı kızgın olarak bulacaklardır. Hadis-i Şerif
✦ Allahu Teâlâ’ya muhtaç olduğun kadar itaat et, cehenneme dayanabileceğin kadar günah işle. Hadis-i Şerif
✦ Emanete hıyanet edenlerin gideceği yer cehennemdir. Hadis-i Şerif
✦ Çocuklarına İslamiyet’i öğretmeyenler cehenneme gideceklerdir. Hadis-i Şerif
✧ Dört şeyi bilmeyen cehennemi hak kazanır:
1- Allah’ı
2- Allah’ın buyruklarını
3- Kendi nefsini
4- Allah’ın ve kendinin düşmanını. Ebu Hasan Şâzelî
✽ Ayette اَمَّا tafsil edatının, iki şekil açıklaması olduğundan tevşi sanatı vardır. Birinci اَمَّا 'da haber ف ile beraber icaz-ı hazıf vardır.
✽ "Ağaracak" ve "kapkara olacak" kelimeleri arasında tıbâk vardır. Tetbih ve tezyin tibakıdır. Çünkü beyazlık ve siyahlık burada insanların hak ve batıl olan iki fırkasından kinayedir.
✽ Bu ifade istiare-i vefakiyedir. Beyazlık; ferah ve sürurdan; siyahlık da gam ve kederden mecazdır. Arzusuna ulaşan ve gayesini elde eden kimse hakkında 'Yüzü ağardı' denir. Sevinme ve neşelenme manasındadır. Bir sürûr tebrik edilirken "Yüzünü ağartan Allah'a ﷻ hamdolsun" denilir. Başına bir kötülük gelen kimseye de "Yüzü tozlandı, rengi kaçtı ve şekli değişti" denilir.
✽ Âyetin manası şöyledir: "Mü'minler Kıyamet gününde, yaptıkları amellerinin üzerine gelir. Eğer amelleri, hasenat ise, yüzü ağarır, Allah'ın ﷻ nimetlerine ve fazlına sevinir. Eğer amelleri bunun aksine olursa, o kâfir kötü amellerinin tek tek tesbit edilmiş olduğunu görünce yüzü kararır, alabildiğine hüzün ve keder duyar.
✽ Bu aklık ve karalık, mü'min ve kâfirlerin yüzlerinde ahirette hakikaten de bulunacaktır.
✽ 'Yüzlerin ak ve kara olması' aynı zamanda tağlib ve cüz-kül alakasıdır. Sadece yüz değil, tüm bedenleri kararıp ağaracaktır.
✽ ' اَكَفَرْتُمْ İnkar mı ettiniz?' kelimesinin başındaki hemze tevbih- azarlama ve onların durumlarından ötürü şaşkınlık ve hayret bildirme manasınadır. Zemde mübalağa için tecahül-ü ariftir.
✽ 'Azabı tadın' İstiare-i inadiyenin tahakkümiye kısmındandır. Cehennemle alay edenlere istihzalarının cezası istihza olarak dönüyor. Azab, acı bir yiyeceğe benzetildi. Müstearun minh hazfedildi. Onun levazımından 'tatmak' zikredilerek istiare-i bil kinaye oldu. Camisi, acıyı hissetmektir.