Sureler

Göster

Âl-i İmrân Sûresi 108. Ayet

تِلْكَ اٰيَاتُ اللّٰهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّۜ وَمَا اللّٰهُ يُرٖيدُ ظُلْماً لِلْعَالَمٖينَ

108-İşte bunlar Allah’ın ayetleridir, onları sana gerçekten okuyoruz, Allah ﷻ alemlere zulmü murad etmez.

 

Cenâb-ı Hak zulmü gayrıya haram kıldığı gibi kendi zatına da haram kıldı. Eğer bize bu gerçekleri söylememiş olsaydı, elçi göndermeseydi, biz ne yapmamız gerektiğini bilmeden direkt cehenneme sürüklensek bu zulüm olurdu.

Oysa Rabbimiz 'Allah alemlere zulmetmez' buyruğuyla değil insana, hiçbir varlığa zulmetmediğini ilan ediyor. 'Ben bir Rasul göndermedikçe kimseye azab etmem' diye bu gerçeği pekiştiriyor.

O halde geriye kalan, bizim kendimize zulmetmememiz. Allah'ın ﷻ bize çizdiği hayat programını uygulamadan nefsu hevaya, dünyanın ziynetlerine, şeytanın iğvasına kanarak raydan çıkınca olan oluyor. O halde kulluk görevimizi bir daha gözden geçirelim.

Allah'ın ﷻ tekvini ve tedvini ayetlerini okuyalım, görevlerimizi müdrik olalım. Kendimize çeki düzen verelim, geçmişlerden ibret alalım. Başkalarına ibret olacak elim akıbetlere düçar olmayalım.
 

Bunlar Allah'ın ﷻ ayetleridir, onları hak ile okuyoruz.

"Bunlar Allah'ın ﷻ âyetleridir" cümlesi, mübtedâ ve haberdir. Bu ayetlerden maksat Kur'ân-ı Kerîm'dir. Yani zikrolunan bu buyruklar, Allah'ın ﷻ hüccet ve delilleridir.

تِلْكَ "Şunlar" aslında "هذِه bunlar" manasınadır. Çünkü âyet-i kerimelerin indirilmesi sona erdiğinde, adeta uzaklaşmış gibi olduğundan, uzaklığa işaret edilen تِلْكَ işaret zamiri getirilmiştir.

Veya bu ism-i işaret daha önce Allah’ın, Hz. Muhammed'e ﷺ indirmeyi vaad ettiği, İslam dini hususunda gerekli olan her şeyi içine alan kitaba aittir. Allahu Teâlâ, bu âyetleri indirince, "vaad edilen o âyetler, hak olarak sana okuya geldiğimiz bu âyetlerdir" demiştir.

'Okuyoruz' yani; 'Biz sana Cebrail'i indiriyoruz, Cebrail de onları sana okumaktadır'

'Hak olarak' yani, doğrulukla okuyoruz, sana okunan şeylerin manaları hak ve gerçektir.

'İyilikte ve kötülükte bulunana müstehak oldukları karşılığı verme hususunda, hak ve adaletle iç içe olduğu halde' manasına da gelir.
 

Allah'ın ﷻ ayetleri; Kitabullah

✦ Kuran benden üstündür. Ben mahluk olduğum halde Kuran Cenab-ı Hakk'la daim ve kaimdir. Hadis-i Şerif

✦ Kim evvelkilerin ve sonrakilerin ilmini öğrenmek isterse, Kuran'ın manalarını iyice araştırsın. Hadis-i Şerif

✦ Vay! Şu ümmetimden olup da çocuklarına Kuran'ın edep ve ahlakını öğretmeyen ana babalara. Veyl olsun, azap olsun onlara. Ben onlardan uzağım, onlar da benden uzak. Hadis-i Şerif

✧ Kuran, ışıkları her köşeye yayılıp saçılan bir güneştir. İmam Gazali

✧ Allah’ın kitabının, peygamberinin sünnetinin gölgesinde yürü, kurtuluşa erersin. Abdülkadir-i Geylani

✧ Yol kesenler, Kuran’ı okuyup öğrenince yol gösterici olurlar.  Muhammed İkbal

✧ Kişi Allah rızası için Kuran okudukça melek onun alnından öper.  Süfyan-ı Sevri

✧ Kuran'ı huşuyla, tedebbürle ve fehimle okuyana sevap 700 kat katlanır.
 

Allah alemlere zulüm murad etmez.

Allah kullar hakkında zulüm istemez; O zalim değildir. Aksine asla haksızlık yapmayan mutlak âdildir. Çünkü O her şeye kadir olan , her şeyi bilendir.

Zulüm; düzende, şeriat ve hukuk düzeni ihdas etme hususunda hikmet ve mükemmellik ile çatışan uygulamadır. Zalim, nüfuzunu artırmak, iktidarını sağlamlaştımak ve mülkün e mülk katmak için zulmeder. Allahu Teala'nın bunları yapmaya ihtiyacı yoktur. Bu bakımdan Allah'ın ﷻ, yarattıklarından herhangi bir kimseye zulmetmeye ihtiyacı yoktur. O (cc) emredip yasakladıkları ile, insanı en doğru yola hidayet etmek istemektedir. İtaat sınırları dışına çıkıp fasıklık ettikleri takdirde kendilerine zulmedenler bizzat onlar olur. Zulmeden kimse ise bizzat kendisinin ceza görmesine sebep teşkil eder.

Kötülük yapan; cahilliğinden, aczinden ya da hacetinden bu kötülüğü yapar. Bunlar Cenab-ı Hak için muhaldir. O yerlerin, göklerin sahibidir. Allah kendi mülkünde kimseye zulmetmezken, insan kendinin olmayan mülkte zulmeder.

Her şeyi yerli yerinde yaratan Yüce Allah ﷻ, hiç bir şekilde hiç bir yarattığına zulmetmez. Görünüşte olanları anlayamadığımız, kısır bilgilere sahip olduğumuz için; dıştan haksızlık ve acımasızlık gibi görünen şeylerde yanlış düşünebiliriz. Çevremize ve dünyâya baktığımızda; zahiren adaletsizlik, eşitsizlik var gibidir. Kimi çok zengin, kimi çok fakir; kimi birkaç aylıkken ölür, kimi hiç hasta olmadan çok uzun ömür sürer; kimi âdeta cennet gibi yerlerde yaşar, kimi sonsuz sefilliklerin içindedir. Oysa Allah âdil-i mutlaktır; bize eksiklik gibi gelen her şeyde ince bir hikmet ve nükte vardır.
 

1509 yılındaki müthiş depremden sonra padişah 2. Bayezid devlet yöneticilerine şöyle hitap etti:

“Ey vezirlerim, kadılarım, subaşılarım, ağalarım, beylerim!...

Şu felâketi görüyorsunuz, Ben; bunda, siz kulların zalimlikle zulüm yaptığınız intibaını alıyorum… Ayağınızı denk alın! Vazifenizi adaletle yapın! Kimseye zulmetmeyin!

Bu Cenab-ı Hakk’ın bize bir ikâzıdır. Size bildiriyorum ki, zulüm irtikap edeni vazifeden alırım”


 

Belagat

 تِلْكَ ism-i işareti ile isim cümlesi sübut ve devam ifade eder.

 'Allah'ın ﷻ ayetleridir' buyruğunda açık isim, gaib hükmündedir.

 'Okuyoruz نَتْلُو ' fiili mütekellim olarak gelmiştir, gaibten mütekellime iltifat vardır.

 'Allah' lafzı tecriddir.

 بِالْحَقِّ  'Hak ile' tekittir. Zaten Allah'ın ﷻ okuması haktır.

 بِ harf-i ceri burada sebebiye içindir. 'Hak sebebi ile' demektir. Diğer anlamları ile;

Hakka ulaştırarak, yakınlaştırarak, haktan yardım almak, hakka sebep olmak, hakkı zaman ve mekanlara ulaştırmak, hakkı geçerlikılmak, hakkı bir bedel kılmak, küfrün, şirkin, tam karşıtını göstermek, hakkı dikkate sunmak, hakkı kuşatmak, hakkı pekiştirmek üzere sana okuyoruz.

 'Sana hak ile okuyoruz' cümlesinin sonra, Allah alemlere zulmü murad etmez, cümlesi vasıtası az olan kinayedir. Allah ayetlerle gerçekleri bildirmemiş olsa insanlar batılda kalırlar, bu da zulüm olurdu. Oysa Allah gerçekleri bildirerek alemlere zulüm değil, rahmet ve adalet murad etmiştir.