Sureler

Göster

Âl-i İmrân Sûresi 109. Ayet

وَلِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِؕ وَاِلَى اللّٰهِ تُرْجَعُ الْاُمُورُࣖ

109- Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır; bütün işler Allah’a döndürülür.

 

Şu fani dünyada bize verilen emanet can ile emaneten yaşıyoruz. 'Benim' dediğimiz hiçbir şey bizim değil. Her şeyin yerin göğün ve içinde olanların sahibi, mirasçısı Cenâb-ı Hak. Cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım, buyurarak görevimizi tayin etmiş.

Kulluk bütün emir ve yasaklarında O'na itaat etmek, verdiği her şeyi O'nun yolunda sarf etmektir. Bütün hareket ve sükunlarımızı rızasına uygun, son nefese kadar sadık, halis bir mümin olarak yaşamaktır. Bu görevi en güzel yerine getiren en iyi örnek Efendimiz'i rehber edinip onun izinden sırat-ı müstakimde yürümektir.

Her an, her zaman ve mekanda, imtihanda olduğumuzu, Rabbimizin daima bizi seyrettiğini, kalbimizden geçenleri bildiğini, kiramen katibinin her şeyi filme aldığını, bizi aldatan dünyevi her şeyin asıl sahibi Allah olduğunu bilmek yeterli olmuyor. İnancımızı yakine ulaştırıp hesaplı hareket etmemiz gerekir.
 

Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ın ﷻdır.

 Bu buyruğun kendisinden önceki buyruklarla ilgisi şudur: Allahu Teala müminlerle kâfirlerin durumunu söz konusu edip de, kendisinin âlemlere zulmetmek istemediğini belirttikten sonra kudretinin genişliğini ve zulme ihtiyacı olmadığını söz konusu etti. Çünkü, göklerde ve yerde bul unan herşey O'nun mülk ve tasarrufundadır.

وَلِلّٰهِ  ifadesinde yer alan ل harfi, hem mülkiyeti, sahipliği; hem de mutlak egemenliği ifade eder. Mutlak egemenliği elinde bulunduran Allah ﷻ, kullarına zulmetmeyi asla istemez. Hakimiyetleri noksan olan idareciler ancak zulmeder. Ama Yüce Allah mutlak egemenliğe sahip olduğundan kullarına zulmetmez.

مَا ism-i mevsulü; akıl sahibi olmayanları akıl sahiplerine tağliptir. Allah'ın ﷻ azametini beyan makamında onların hakirliğini izhar içindir. Göklerin-yerlerin mülkiyeti, salatanat, kudret, hikmet, kaza, kader, tasarruf, icad, yaratma, öldürme, diriltme, sevap verme, azab etme Allah'a ﷻ hasredilmiştir.

Yü ce Allah ﷻ, göklerde ve yerde bulunan herşeyin kendisinin olduğunu beyan etmektedir ki, kulları yalnız O'ndan dilekte bulunsun, yalnız O'na ibadet etsinler, başka hiçbir kimseye ibadet etmesinler.
 

Göklerdekiler ve yerdekiler

Gökyüzü; bu dünya sarayının, yıldızlarla yaldızlanmış bir kubbesi, milyonlarca uzay gemisinin içinde büyük bir hızla seyahat ettiği bir “uzay denizi”, insan yapımı uçaklardan milyarlarca defa büyük ve hızlı uçakların bulunduğu muhteşem bir “uçak filosu”dur.

2003 yılında, Avustralya Ulusal Üniversitesi’ndeki bir grup araştırmacı, en son teknolojik aletleri kullanarak bir tahmin yapmışlar. Buldukları rakam şöyle: 70.000.000.000.000.000.000.000 (yetmiş seksilyon).

Aynı bilim adamlarına göre, gökyüzündeki yıldızların sayısı yerdeki kum tanelerinden on kat fazla. Sonuçta, bütün dünyanın hakimi dahi olsak, elde edeceğimiz bir kumun onda biri kadar bile değildir.

Gökyüzüne dikkatle bakan biri, Arapça “La ilahe illallah” yazısından daha parlak bir şekilde Allah’ı bildirdiğini görür. Çünkü, eğer dünya bir saraya benzetilirse, ay gece lambamız; güneş, sobamız ve çok parlak elektrik lambamız; diğer yıldızlar ise gök kubbemizi süsleyen yaldızlı, süslü lambacıklarımızdır.
 

Bütün işler Allah'a ﷻ döndürülür.

İki cümlenin başında da "Allah" lafzı tekrarlanmıştır. Bundan gaye, Cenâb-ı Hakk'ın azametini te'kiddir. Mahlûkatın başlangıcının kendisinden olduğu gibi, sonunun da kendisine döneceğini bildirmektir.

"Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi Allah'ın ﷻdır" buyruğu Allah'ın ﷻ el-Evvel olduğuna; "Bütün işler, ancak Allah'a ﷻ döndürülür" buyruğu ise, O'nun el-Âhir olduğuna işarettir. Bu da, O'nun hüküm, tasarruf ve tedbirinin, insanların başlangıcını ve sonunu ihata ettiğine ve, bütün sebeplerin kendisine nisbet edilip, bütün ihtiyaçların O'nun katında sona erdiğine delalet eder.

Dünyada bazıları bazı mahlukata tedbire malik olabilir. Ama ahirette işlerin hepsi Allah'ın ﷻ olur.

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: Allah ﷻ, kendinden evvel hiçbir şey olmayan evvel ve kendinden sonra hiçb ir şey olmayan âhirdir (sondur).

اِلَى edatı varlıkların, ancak O'nun hükmünün nafiz olduğu ve sadece O'nun yargısının hükümran olacağı bir yere varacağını bildirir.

Bir varlıktan önce var olmayan; ondan sonraya da kalmayan varlık ona sahip ve hakim olamaz. Hiçbir iş, yerdeki ve gökteki hiçbir oluşum kaybolmaz; onların da kendilerine has bir varlıkları vardır ve bu varlıklarıyla Allah'a ﷻ döneceklerdir. Düşünceler, inançlar, duygular ve eylemler kaybolmayıp Allah'a ﷻ dönecektir. Bütün mahlukatın salih-talih (zalim, hayırsız), muhsin-mu'si (kötü) bütün işleri O'na döner. Hepsine istihkakına göre karşılık verir, kimseye zulmetmez.

'Bilemek' İnsan unutan, şaşıran, gaflet eden, cahilliğinin sınırı olmayan, zayıf ve eksik bir varlıktır. Bu nedenle daima ilimle, irfanla yenilenmesine, şeriat bıçağıyla bilenmesine işarettir.

'Vaad' Allah vaad ve vaidinden caymayacağını bildirdiğinden, mükafat veya ceza huzur-u ilahide tecelli edecektir.

'Vakit' Efendimiz 'Zamana sövmeyin çünkü zaman Allah'tır' buyurarak bu hakikate işaret etmiştir. Geçmiş, gelecek ve şu an, bütün zamanlar O'na yöneliktir. Zamanın kıymetini bilmek gerektiğine de işarettir.

'Hal, durum, hadise' Yer, gök ve arasında olan herşey halden hale döner. Bu değişim, bu yenilenme mukaddes bir gaye için Cenab-ı Hakk'ın takdir-i ilahisidir. Bu nedenle her iş Allah'a ﷻ ait olduğundan olaylar hakkında ileri-geri konuşmak müdebbiru'l ümûra hakarettir.

'Kalp' Bütün kalpler, düşünceler, sevgiler, nefretler, marifetler, muabbetler yerden-gökten geniş olan kalbi ruhaninin bütün halleri Basir olan Allah tarafından görülmektedir.

'Kongre, toplantı' Bütün canlılar, kendi aralarında dayanışma, yardımlaşma, korunma, ihtiyaçlarını karşılama gibi sebeplerden dolayı sosyal faaliyetler içindedir. İnsanın gayesi, himmeti yüce olduğundan sosyal dayanışma ve cemaat şuuru ve buna ihtiyaç daha fazladır. Cenâb-ı Hak 'Câmi' ism-i şerifiyle birçok toplulukları birçok gayelerle biraraya getirmiştir, mahşerde de yine bir araya getirecektir. Şimdi kainatta hak ve batıl nice toplantılar, kongreler, kulisler, mafyalar, derin devletler, daha neler neler... Kongre yapmakta, kendilerince ya birilerini nizam, intizama koyma çabasında, ya da parsayı götürme gayesine devam etmektedir. Oysa Cenâb-ı Hak büyük toplantı gününde, yevm-i Cem'de, yevm-i Teğabün'de bütün sırları meydana çıkaracaktır. Bazen o güne kalmadan da hikmete binaen, onları faş etmektedir.

 

Belagat

 وَلِلّٰهِ deki atıf harfi, önceki ayetle tezayuf manası taşır. Allah alemlere zulüm murad etmez. Çünkü yerlerin, göklerin, bütün mükevvenatın yaratıcısı, sahibidir. Hiç kimse sahip olduğu şeye zulmetmezken, Cenâb-ı Hak elbette bundan münezzehtir.

 Önceki ayette 'alemler' zikredilmişti, bu ayette yerle gök zikredilerek umumdan hususa geçiş yapıldı. Çünkü bizim aklımız, anlayışımız yerle göğün sınırını aşacak kabiliyette değildir.

 'Allah'ın ﷻ ahlakıyla ahlaklanın' sırrınca, bizim de mecazen de olsa sahip olduğumuz varlığımız, nefsimiz, neslimiz, dinimiz, namusumuz, malımızı, mukaddesatımızı korumamız ve bu konuda adil olmamız gerekmektedir. Üstelik biz, bu adalete muhtaç ve mecburuz.

 مَا ism-i mevsulü مَنْ üzerine tağlib edildi. Mahlukat kendi içlerinde akıllı olsa bile Allah indinde gayr-ı makul sayılır.

 'Bütün işler Allah'a ﷻ döndürülür' Vasıtalı kinayedir. Yerler, gökler, mükevvenat imtihan gayesiyle yaratılmıştır. Rabbimiz bir ömür kullarını gözleyip, murakabe ediyor. Sonra bizi huzuruna çağırıp, imtihanın neticesini bildireceğini haber vererek 'Bütün işler O'na döndürülür' buyuruyor.

 Yapılan işler, iyi veya kötü, samimi veya yapmacık, güzel veya çirkin, ne olursa olsun, hesap gününde zamanlarıyla, mekanlarıyla heyetleriyle ortaya çıkıp sahibini vezir veya rezil edecektir.

 Sebep; Allah'a ﷻ döndürülür, müsebbep Allah'ın ﷻ hesabına, cezalandırmasına, sevap vermesine döndürülür.

 Hem 'Allah' ismi hem de تُرْجَعُ 'Döndürülür' fiili meçhul geldi. Gaybubetin saygıyı gerektirdiğine işaret.

 'Döndürülür' lafzında kadere imanımızın eksikliğine işaret vardır. Çünkü biz bazı şeyleri Allah'tan, bazı şeyleri nefsimizden, bazı şeyleri de kendimizden biliyoruz.

 اِلَى intiha-i gaye bildirir. Bir şeyin sonunun nereye gideceği, nereden başladığına bağlıdır. Bütün herşey Allah'tan, Allah'ın ﷻ emri, iradesi ve hikmeti, ilmi ile başlamış ve aynı güzergahta O'na varmış ve varacaktır.