116- Küfredenleri Allah’tan ne malları ne de evlatları koruyamayacaktır, onlar ateşin arkadaşlarıdır. Daima orada kalacaklardır.
İnsanları küfre sokan, dünya hırsı, mal sevgisi, evlat kaygısı, daha fazla elde etme arzusu... Oysa dünyayı ve bütün mükevvenatı yaratan, rızıklandıran, idare eden Yüce Allah'tır. Herkesin rızkı, nasibi, ömrü, hayat bilançosu ezelden takdir ettiği şekilde olagelmektedir. O'nun verdiğine kimse engel olamaz. O'nun vermediğini kimse veremez.
Bunu böyle bilen, inanan kimse mal için, evlat için haddi aşıp günaha girmez. Ve bunlardan ne dünyada, ne ahirette medet ummaz. Dünyada malı Allah için sarf etmediyse, evladı Allah'ın ﷻ istediği gibi yetiştirmediyse bu konuda azami gayret göstermediyse bunlardan asla hayır gelmez.
'Benim malım, evladım çok, onlar beni öbür dünyada kurtarır' diyen kimseye ayet cevap veriyor: Asla o kafirlere malları, evlatları fayda vermez. Onlar ebedi cehennem ashabıdır. Hem nasipten fazlası olmaz, hem Allah dilemedikçe ne malın, ne evladın ne de başka şey fayda vermez. Cenâb-ı Hakk'ı gücendirenle kimse barışık olamaz.
Kafirlerin mallarının ve çocuklarının çok olmasının Allah'ın ﷻ azabına karşı kendilerine hiçbir faydası olmayacaktır. Ayet-i kerime kafirlerin yaptıkları iyiliklerden, hayırlardan ileride faydalanacakları düşüncesini de def eder.
Özellikle mal ve çocukların söz konusu edildi. Çünkü insan kendisini kimi zaman malını feda ederek, kimi zaman da çocuklarının yardımını alarak savunmaya çalışır. Diğer akrabalar arasından çocukların özellikle anılmaları, neseb itibariyle kend ilerine en yakın olanların çocukları olmalarından dolayıdır. Camidatın (cansızların) en faydalısı mal, canlıların en faydalısı evlattır.
Ayet-i kerime kafirlerin mal ve evladın faydasını göremeyince, bu ikisi dışındaki eşyaların hiç birinden bir fayda göremeyeceklerini evleviyetle delalet eder.
Dünya hayatını; evlat sahibi olmak, mal biriktirip gününü gün etmek şeklinde değerlendirenler için, dünyevi metalar birinci planda yer alır. O nedenle uzun bir çalışma hayatının ardından, biriken malın takibi ve güçlüklerle yetiştirilen evlatlar, insanı yorgun düşürür. Bu yorgunluk, yaşlılık sebebiyle gücün bittiği, toprağı ekebilecek dermanın kalmadığında daha da hissedilir. Ömür sermayesi gereksiz gailelerle harcanmıştır, sonsuz bir hazine zannedilen zamanın sonuna gelindiğinde artık geriye dönüş yoktur. Mal ve evlatların ona fayda vermediği günde, kayıplarına üzülmek faydasızdır.
Efendimiz kendini sevmeyenler ve ihlasla sevenler hakkında şöyle dua etmiştir: "Allahım! Kim beni severse onu iffet ve yeterli rızık ile rızıklandır. Kim bana buğzeder (ve bana karşı kin beslerse) ona çok mal ve evlat ver!"
✧ Allahu Teala bir kulunu severse ona fazla mal ve evlat vermez. Böylece Allah'a ﷻ olan muhabbetine bir ortak bulunmamış olur. Çünkü Allahu Teala Gayûr'dur. İbadetine ortak kabul etmediği gibi, muhabbette de ortak kabul etmez. Abdülkadir-i Geylâni
✧ Hayatta en iyi şeyler parayla alınamayanlardır. Mesela onur, temiz vicdan, namus, dostluk, sevgi, sağlık, iştah, mutlu yuva, kültür parayla alınmaz.
Kafirlerin mallarının kendilerine hiç bir fayda vermeyeceği beyan edildikten sonra "belki kafirler mallarını hayır yollarına infak etmişlerdir, ve belki bu harcamalarının faydasını görebilirler" diye insanın aklına bir düşünce gelebilir. Bu cümle ile bu şüphe giderilmiştir.
Kafirler bu infaklardan menfaat göremeyeceklerdir. Her ne kadar Allah'ın ﷻ rızasını kastetseler bile, ahirette malları onlara fayda vermeyecektir.
✧ Ey insan! Aynadaki son nakşa bak! Bir güzelin ihtiyarlığındaki halini ve bir binanın günün birinde harabe haline geleceğini düşün de aynadaki yalana aldanma!.. Mevlâna
Kıyamet gününde ehl-i küfre ve ehl-ı nifaka cennet gösterilir ve kendilerine denilir ki "Eğer Allah'a ﷻ itaat etmiş olsaydınız işte şuralar sizindi." Onlar cennetten zayi ettikleri yerlerini görünce hasret ve nedametle dövünmeğe başlarlar. Fakat ne kadar pişman olurlarsa olsunlar ateşten çıkacak değillerdir.
Hadis-i şeriflerde cehennemin özellikleri ayrıntıları ile bildirilmiştir. Cehennem simsiyah ve karanlıktır, ışığı ve alevi yoktur.
Yedi kapısı vardır. Her kapının üzerinde yetmiş bin dağ, her dağın üzerinde yetmiş bin ateşten tepe vardır, her ateşli tepe üzerinde yetmiş bin ateş çukuru vardır. Her ateş çukurunda yetmiş bin ateş vadisi bulunur.
Her vadide yetmiş bin ateşten köşk, her köşkte yetmiş bin ateş evi, her evde yetmiş bin yılan ile yetmiş bin akrep, her akrebin yetmiş bin kuyruğu vardır. Her kuyrukta yetmiş bin boğum, her boğumda da yetmiş bin testi dolusu zehir bulunur.
Kıyamet günü olunca cehennemin örtüsü açılır ve ondan insanlarla cinlerin sağından solundan, önünden, arkasından ve tepeleri üzerinden uçuşan bir takım çadırlar çıkar. Bu çadırların duvar kalınlığı kırk yıllık yol mesafesindedir. İnsanlar ile cinler bu manzarayı görünce diz üstü çökerek hep birlikte "Allah'ım, bizi kurtar" diye çığlık atarlar.
Kıyamet Günü cehennem her birinden yetmiş bin meleğin tuttuğu yetmiş bin yedek ile çekilerek getirilir.
Cehennem meleklerinin her birinin iki omuz başı bir yıllık yol mesafesi kadardır. Her birinin öyle bir kuvveti var ki, elindeki demir topuz ile bir dağa vursa onu paramparça eder. Her darbesi ile yetmiş bin kişiyi cehennemin derinliklerine atar.
Her cehennem zebanisinin kulak memesi ile ensesinin arası yetmiş yıllık yol mesafesindedir, cehennemde kan ve irin irmakları akar.
Sizin şu ateşiniz, cehennem ateşinin yetmişte biri şiddetindedir. Sahâbiler "Ya tam olsaydı nasıl olacaktı?" diye sordular. Peygamberimiz "Bu ateşin ısısı altmış dokuz kat arttırılmıştır. Her katın sıcaklığı dünya ateşi kadardır" diye cevap verdi.
Cehennemliklerden biri avucunu dünyalılara uzatsa hararetinden bütün dünya yanardı. Cehennem zebanilerinden biri dışarı çıksa da insanlar onu görse, Allah'ın ﷻ onun üzerinde beliren gazabı yüzünden bütün insanlar derhal öleceklerdi.
Peygamberimiz "Bile bile bana yalan söz isnad eden kimse, cehennemin iki gözü arasında kendisine yer ayırsın" buyurunca sahabeler "Yâ Rasûlallah ﷻ, cehennemin gözleri mi var?" diye sordular. Peygamberimiz "Yoksa kendilerini uzaktan gördüğü zaman (cehennemlikler) onun uğultu ve homurtusunu duyarlar" (Furkan, 12) âyetini duymadınız mı?" buyurdu.
Cehennemde susayan su isteyecek, fakat kendisine kaynar su verilecek, içmek üzere ağzına yaklaştırdığı vakit yüzünün etleri yanıp dökülecek. Güçlükle birkaç yudum aldıktan sonra dişleri düşecek. Sonra boğazı pişecek, bağırsakları parçalanacak, sonra tekrar derisi yanıp dökülecek. Ateş içinde bu şekilde azabları devam edecek. Ölemeyecekler, tekrar eski hayatlarına kavuşamayacak ve oradan çıkarılmayacaklar.
Cehennem ne kötü barınak, ne kötü karar
Mücrim kul dadanmış sanki onu arar
Zifiri karanlık duman her yeri sarar
Her şeye kadirsin ya Cebbâr!
Ve kınâ azâbe'nnâr...
Kâfirin küfür ile ilgili günahı, kısa bir zamanı işgal etse de, ebedî ve sonsuz bir ceza ile cezalandırılması ilâhi adalete aynen muvafıktır. Çünkü kısa bir zamanda irtikâp edilen küfür, aslında sonsuz bir cinayettir.
♦ Küfür üzerine ölen bir kâfir, ebedî bir ömürle yaşayacak olsa, o sonsuz ömrünü küfürle geçireceği şüphesizdir. Çünkü kâfirin cevher-i ruhu bozulmuştur. Bu bozulmuş kalbin sınırsız bir cinayete istidadı vardır. Ebedî cezası, adalete muhalif değildir.
♦ Kâfirin günahı sınırlı bir zamanda ise de, sonsuz derecede büyük kâinatın, vahdaniyete şehadetlerine karşı sonsuz bir cinayettir.
♦ Küfür, Allah'ın ﷻ bahşettiği sonsuz nimetlere hakarettir, sonsuz bir cezayı hak eder.
♦ Küfür, Ebedi olan zat ve sıfât-ı İlâhiyeye karşı cüretkar bir cinayettir.
♦ Zıt, zıddına ters ise de, çok hususlarda aynı özellik taşır. İman, ebedi lezzetleri meyve olarak verdiği gibi, küfür de ahirette elim ve sonsuz elemleri intaç eder.
♦ Bir dakikalık cinayete, senelik üçyüz altmış beş günden hesaplanarak; yedi milyon sekiz yüz seksen dört bin dakika (yirmi yıl) hapis cezası verilmesi, bir adalet kanunudur. Bir dakika küfür, bin katl hükmünde olduğundan, yirmi sene ömrünü küfürle geçirip, küfürle ölen bir adam, beşerin kanun-u adaletiyle elli yedi trilyon iki yüz bir milyar iki yüz milyon sene hapse müstehak olur.
Katl ve küfür, tahrib ve tecavüzdür, tesiri başkasınadır. Bir dakikada katl, maktulün hayatını en az on beş sene selbeder, katil onun yerine hapse girer. Bir dakika küfür de, binbir esma-i İlahîyi inkâr ve nukuşlarını tezyif, kemalâtını inkâr, hadsiz delail-i vahdaniyeti tekzib ve şehadetlerini reddetmek olduğundan kâfiri, binler seneden ziyade esfel-i safilîne atar, Halidine'de hapseder.
✧ Her işi kendisini cehenneme sürükleyen bir kimse ondan nasıl kurtulabilir? Yahya b. Muaz
✧ Bir kimsenin haksızlığa uğraması nasıl bir zulüm ise insanın kendini azaba müstehak bir hale getirip cehennem ateşine atması da zulümlerin en büyüğüdür. Abdülhakim el Hüseyni
✧ Cehennemde bir dal odun yoktur. herkes ateşini kendi götürür.
• Bu âyet Bedir ve Uhud'da Hz. Peygamber'e düşmanlık yolunda çok mal harcayan Ebu Süfyân ve Ebû Cehil hakkında nazil olmuştur. Onlar 'Biz malca, evlatça da çok fazlayız, bize azap edilmez' diye övünür, fakirleri ayıplarlardı.
• Ayet-i kerime Kureyza ve Nadir yahudileri hakkndadır. Yahudiler, mallarının çokluğu nedeniyle, müslümanlara karşı savaşacak güçte olduklarını söylüyor, övünüyorlardı. Müslümanlarsa onların mallarını hesaba katıyor, bu iddialara kulak veriyorlardı. Ayet-i kerime de, mallarının değeri olmadığını beyan etmek üzere nazil oldu.
• Ayet, bütün kâfirler hakkındadır. Çünkü hepsi, malları ile üstünlük taslıyor, Hz. Peygamber ve ashabını fakirlikleri için ayıplıyorlardı. Ortaya attıkları şüphe de "Eğer Muhammed hak üzere olsaydı, Rabbi onu böyle fakirlik ve sıkıntı içinde bırakmazdı" demeleriydi.
✽ اِنَّ 'nin haberinin fiil olarak gelmesi hükmü takviye eder.
✽ Malları, evlatları onlara fayda vermeyecek, isnad-ı mecaziden mefule isnaddır. Aslı: 'Onlar mal ve evlatlarından faydalanamayacaklar' şeklindedir.
✽ Malın evlada takdimi, özellikle ehli küfür için mal, evlattan önce olduğundandır. Onlar nefislerini, hevalarını Cenâb-ı Hakk'ın önüne geçirip inkarı tercih ettiklerine göre hevalarının malzemesi olan malı elbette evlat üzerine tercih ederler. Büluğdan sonra çocuklarını başlarından savmaları, ilgisiz başıboş bırakmaları, kanunları, tüzüklerini böyle tâmim etmeleri de bunu gösterir.
✽ شَيْءً kelimesinin nekresi taklil içindir. Mal ve evlat, Allah'tan gelecek en ufak bir azaba karşı dahi kafirleri koruyamaz.
✽ Mefhum-u muhalifi, müminlere malları, evlatları hem dünyada hem ahirette fayda verecektir. Çünkü o Cenâb-ı Hakk'ın istediği gibi malını kullanır, evlatlarını da O'nun rızasına uygun yetiştirir.
✽ اَمْوَالُهُمْ ve اَوْلَادُهُمْ arasında muvazene vardır. Kalıpları aynıdır.
✽ 'İşte onlar cehennem ashabıdır' cümlesinde, fiil cümlesinden isim cümlesine dönülmesi, sübut ve devam ifadesi içindir.
✽ 'Cehennem ashabı' istiare-i tahakkümiyedir. Onların cehennemdeki kalışları, bir arkadaşın beraberliğine benzetilmiştir. Arkadaşlar birbirinin karakterini taşıdığı gibi, kafirler de ateş karakteri taşırlar. Yakmak, yıkmak, yok etmek onların ayrılmaz vasfıdır.
✽ 'Orada ebedi kalıcıdırlar' itnabdan iygaldir. Cehennemin kafirler için ebediliğini tekitle bildirir.